ERBAKAN’I YARDIMSIZ BIRAKAN 28 ŞUBAT’IN PROVOKATÖRLERİ UNUTULMASIN!

Erbakan’ı Yardımsız Bırakan28 Şubat’ın Provokatörleri Unutulmasın!

Tarihe mal olan, 28 Şubat 1997 günkü ünlü Millî Güvenlik Kurulu toplantısının tutanakları özet olarak yargı vasıtasıyla kamuoyuna açıklandı. Erbakan’a yöneltilen tüm eleştirilerin, isnatların hiçbir dayanağının olmadığı, tamamıyla uydurma, dezenformasyon ve iftira olduğu anlaşıldı.

Erbakan direndiği halde direnmedi, itiraz ettiği halde gıkını çıkartmadı, tek başına mücadeleyi sürdürdüğü halde boyun eğdi, imzalamadığı halde paşa paşa imzaladı diye yıllardır koparılan yaygaraların herhangi bir karşılığı olmadığı yargı tarafından resmen tespit ve tescil edildi.

Erbakan açısından artık herhangi bir laf etmeye imkân kalmadığı dost-düşman hereksin ittifak halinde kabul ettiği daha önce kendisine demediğini, etmediğini bırakmayanların itiraflarından ve özür dilemelerinden de net ortaya çıkmış oldu.

Erbakan’ın hesabını tarih önünde yargı resmen verdiğine göre şimdi artık Millî Görüş’ün diğer önde gelen isimlerinin neden 28 Şubat 1997 öncesinde alabildiğine provokasyonlar yaptıkları, 28 Şubat 1997 sonrası ise dut yemiş bülbüle dönüp arazi oldukları konusunu ele alabiliriz…

28 Şubat 1997 gününün ertesi sabah televizyonlara çıkıp “Ey Erbakan sakın askere direnip ülkeyi bir maceraya sürükleme! Bilesin ki seni destekleyen hiç kimse yok sen bir yalnız adamsın!” diye çağrıda bulunan Refah Partisi Milletvekili Aydın Menderes’e kimsenin, neden çıkıp da bir çift söz etmediğinin hesabının sorulması gerekir.

İşleri güçleri şarlatanlık olan Şevki Yılmaz, Halil İbrahim Çelik, Hasan Hüseyin Ceylan, Şükrü Karatepe gibilerini bir yana bırakalım. Onlar zaten AKP’nin kapısından çevrilip Saadet Partisi tarafından da dışlandılar. Yitirdikleri toplumsal itibarlarını, siyasi konumlarını onları cezalarını çekmişe sayıp es geçebiliriz.

Ama halen, Millî Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi’nin YİK Başkanlığı görevini uhdesinde tutan O. Asiltürk ve Genel Başkan Baş Danışmanı konumunda bulunan Şevket Kazan’ın, bu, “Ey Erbakan seni destekleyen hiç kimse yok sen bir yalnız adamsın!” hitabına muhatap olup olmadıklarını irdelememiz gerekir.

Bu ikili 12 Eylül 1980 Darbesinden 6 gün önce 6 Eylül 1980 günü Konya’da Kudüs Mitingi’ni, 28 Şubat 1997 öncesi ise Sincan’da Kudüs Gecesi’ni tertipleyerek her iki darbenin tahrikçisi olarak provokatör ajanlık yaptılar.

O. Asiltürk ve Şevket Kazan, kamuoyu önünde yapılan bu hitap karşısında Aydın Menderes’e cevap olarak neden hiçbir açıklama yapmadılar? Erbakan mı, sakın bir açıklama yapmayın diye kendilerini tembih etti yoksa?

Bizlerin tanıdığı Erbakan’ın asla böyle bir şey yapmayacağını bir kenara bırakalım. O. Asiltürk ve Şevket Kazan’ın Erbakan’a itaati sadece onun adına iş çevirip sorumluluğunu ona atmaya, kendisini yıpratmaya yönelik kullandıklarını, alabildiğine layüs’el davrandıklarını da biliyoruz.

Aydın Menderes’in televizyonlara yaptığı açıklama o süreçte Yenilikçi Hareket mensuplarının çok hoşuna gitmiş olmalıdır. Erbakan’dan hiç destekleyeni olmayan bir yalnız adam olarak söz edilmesi yenilik/değişim isteyen Recep Tayip Erdoğan’la arkadaşlarının fazlasıyla hoşuna gitmiş olmalıdır.

Peki, daha önceki bütün ayrılma ve kopuşlarda Erbakan’ın hep yanında kalan Ak Saçlılardan neden bir ses çıkmadı? Onların da hoşuna mı gitti; yoksa korktukları için mi sustular?

Daha sonra Refah Partisi’nin ardından Fazilet Partisi de kapatılınca Erbakan Saadet Partisi’ni kurdurduğunda; Yenilikçiler AKP’yi kurmak için yollarını ayırırken Ak Saçlılar her zamanki gibi yine yanında kaldılar.

Mademki Erbakan ile birlikte hareket edeceklerdi neden Aydın Menderes’in iddiasını cevapsız bıraktılar? Erbakan’ın yalnız olmadığına, yanında olduklarına, ne istiyorsa yapacaklarına dair bir açıklama yapmadılar?

Süreci yakından izleyen bizler de çok iyi biliyorduk ki Erbakan gerçekten yalnızdı, desteksizdi. Bir yanda Yenilikçi Hareket içinde yer alanlar Erbakan’ı desteksiz bırakarak Tayip Erdoğan’ın yanında yer almaya çalışıyorlardı. Diğer yandan Şevket Kazan ve O. Asiltürk Erbakan’dan bir şekilde kurtulmak ve yerine geçmek için ayağını kaydırmanın çabasını sürdürüyorlardı.

Aslında Yenilikçi Hareketi de daha öncekiler gibi çeşitli manipülasyonlarla tetikleyenler, birçok insanı dışlayarak, itip kakarak, tepki oluşturacak işler çevirerek, fitne fesat çıkartarak ortamını sağlayanlar Şevket Kazan-O. Asiltürk ikilisinden başkası değildi.

Pazara kadar değil mezara kadar sloganıyla Refah Partisi’ne katılan Aydın Menderes ileriye dönük beklentileri olan biri olarak Erbakan’ın lideri olduğu partisindeki yalnızlığını görüp tespit etmiş ve televizyonlara çıkıp açıklamıştı. Bu tarihi tespit tamamen bir gerçekliğin ifadesiydi.

Erbakan’ı desteksiz bırakıp yalnızlaştırma politikası Şevket Kazan, O. Asiltürk ikilisinin sürekli takip ettiği bir temel strateji idi. Önce Millî Selamet Partisi’ndeki Nurcu milletvekillerini dışlayıp ayrılmalarına neden oldular. Millî Selamet Partisi’nin ilk Genel Sekreteri Gündüz Sevilgen’den sonra ayrılan milletvekillerinin sayısı 25’i buldu ki tamamı 48 kişiydi. İlginçtir Gündüz Sevilgen ayrılınca Genel Sekreterlik koltuğuna O. Asiltürk getirildi.

Şevket Kazan-O. Asiltürk ikilisi böylece Nurcuları temizleyince bu defa Nakşileri hedefine aldı. Korkut Özal’ı Nakşiler destekliyordu. Ağabeyi Turgut Özal İzmir milletvekili adayı gösterilince, huzursuzluğu had safhaya çıkan ikili liderlik potansiyeli olan Korkut Özal’ı hedef yaptı.

Sonunda Millî Selamet Partisi 1978 Büyük Kongresinde ayrı bir liste çıkartan Korkut Özal ile de ipler kopma noktasına geldi. Korkut Özal Erbakan’a karşı liderliğe oynamadı, listesindeki ekibe karşı sadece bir ayrı liste ile çıktı. Yani Şevket Kazan-O. Asiltürk ikilisine karşı bir liste çıkardı, ama az farkla kaybetti.

Bu ayrışma 12 Eylül 1980 sonrasında ANAP’ın kuruluşuna yol açtı. Darbe yönetiminin Refah Partisi’nin 1983 genel seçimine diğer bütün partilerle birlikte girmesine izin vermemesi Turgut Özal liderliğindeki ANAP’ın tek başına iktidar olmasını sağladı.

ANAP iktidarı ve lideri Başbakan Turgut Özal has be has bir 12 Eylül 1980 Darbesi ürünüydü. Başbakan Özal hile rejimi ve köle düzeni ekonomik sistemini tahrip ederek gerçek anlamda Türkiye’ye çağ atlattı. Türkiye’yi dünyaya açan Başbakan Özal dev yatırımlar gerçekleştirdi ve telekomünikasyonda devrim yaptı. İhracat ve turizmdeki patlama Türkiye’yi uçuşa kaldırdı…

Bu yüzden, şimdi Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarını hedefine koyan malum çevrelere Özal hedef oldu. Aleyhine aile boyu dehşet karalama kampanyaları başlattılar. Erbakan da eleştirip yerden yere vurmak zorunda kaldı. Tıpkı Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarına yaptığı gibi!

Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçilip Köşk’e çıkınca, ANAP’ı emanet ettiği Yıldırım Akbulut’tan alıp Mesut Yılmaz’a teslim ettiler. Turgut Özal’a suikast tertipleyen Ergenekon derin devletinin bunu gerçekleştirdiğini düşünmek zor değildi. Nitekim Özal Köşk’te de rahat bırakılmayıp işini orada bitirdiler.

Turgut Özal’ın vefatı üzerine Erbakan Refah Partisi’ni seferber ederek Kocatepe Camiindeki cenaze törenine muazzam bir kalabalık sağladı. Bununla yetinmeyerek İstanbul’daki cenaze törenine de o zaman Refah Partisi İl Başkanı olan Tayip Erdoğan’ı yanına alarak muhteşem bir kortej oluşturdu.

Böylece Erbakan bir taşla iki kuş vuruyordu: Biri, yıllarca yürütülen karalama kampanyalarına hedef yapılarak yıpratılan, gözden düşürülen Turgut Özal’a muazzam kalabalıklar sağlayarak gerçekleştirdiği cenaze töreni ile malum çevrelere nispet yaptı, ülkeye hizmet edenlerin halkın sevgisine mazhar olduğunu gösterdi.

Diğeri ve asıl önemlisi, Mesut Yılmaz’a teslim edilen ANAP’ın ülke aleyhine kullanılacağından emin olduğu için, dört eğilimin birleştirilmesi projesi ile Millî Selamet Partisi’nden koparılan seçmen kitlesinin Refah Partisi’ne geri dönüşünü sağladı.

İlk seçimde Millî Selamet Partisi’nin % 12 oyunun % 4’ünü alan Refah Partisi, ANAP’a % 8 oy kadar oy kaptırmıştı. Refah Partisi’nin sokulmadığı 1983 Seçiminde Millî Görüş oyları tümüyle ANAP’a gitmişti.

Erbakan’ın, ANAP’a giden Millî Görüş oylarını Turgut Özal’dan sonra geri alabilmek amacıyla yaptığı bu jest son derece etkili oldu. Refah Partisi hızlı bir yükselişe geçerek 1994’te yerelde, 1995’te genel seçimde birinci parti oldu.

Şimdi de, Tayip Erdoğan’dan sonra Saadet Partisi’nin, AKP’ye giden Millî Görüş oylarını geri alabilmesi için benzeri bir yaklaşım sergilemesi gerekir. Gezi Parkı eylemcilerinden daha sert bir muhalefet sergileyerek Saadet Partisi AKP’ye giden Millî Görüş oylarını geri alamaz.

Şevket Kazan-O. Asiltürk ikilisinin Millî Görüş partilerinde tefrika ve kopmalara yol açan, fitne- fesat kumkuması gibi ürettikleri sorunlar, tahrikler konusuna geri dönersek; Nurcular, Nakşiler gibi Süleymancıları da kırıp küstürerek uzaklaştırdılar…

1977 Genel Seçimi öncesinde Erbakan Süleymancılarla görüşmeler yapmak için O. Asiltürk’ü görevlendirdi. Demirel sadece Kemal Kaçar’ı milletvekili seçtiriyordu. Erbakan daha çok adayı Süleymancılardan gösterelim diyordu.

Zaten, neredeyse tamamı Süleymancılardan olan 20 bin vekil imamın asaletini sağlayan yasa çıkartarak CHP-MSP Koalisyon Hükümeti döneminde büyük bir iyilik etmişti. Gerçi Erbakan’ın amacı bir büyük kitlenin mağduriyetini ortadan kaldırmaktı, ama Süleymancılar Cemaatinin bir jest olarak görüp Adalet Partisi yerine Millî Selamet Partisi’ne destek olmaları için bir nedendi.

Görüşmeleri yürüten O. Asiltürk her ne yaptıysa, Süleymancılar çılgına dönüp küplere bindiler ve ateş püskürttüler. 1977 Genel Seçiminde Nurcular ve Süleymancılar atlarını itlerini nallayıp Millî Selamet Partisi aleyhine çalışıp Adalet Partisi için koşturdular.

Hiç şüphesiz ki Erbakan O. Asiltürk’ü Süleymancılarla görüşmek üzere görevlendirirken neleri yapabileceğini öngöremez değildi. Nurculara, Nakşilere, Süleymancılara ve bütün cemaatlere bu ikilinin alerjileri vardı.

Çünkü kendileri bir toplumsal destekten yoksun, münferit kişilerdi. Bu yüzden, cemaat desteği olanlara karşı güçsüz, etkisiz duruma düşüyorlardı. Bütün dayanakları Erbakan idi. Erbakan’a her istediklerini yaptırıyorlardı. Erbakan’ın onlar için neredeyse harcamadığı kimse kalmadı!

Erbakan’ın onlarla ters düşüp de harcamadığı sanırız bir tek biz El-Azizciler idik. Erbakan’dan koparmak için Erbakan adına ne işler çevirdiler ama bizler artık onların uzmanı olmuştuk. Ne var ki bu ikili bizlerin hiçbir görev almamıza müsaade etmedi. Erbakan kaç kez gayet sıradan görevler verdiyse engellediler.

Erbakan bizlere birtakım görevler verirken onların engelleyeceğini biliyordu. Amacı bizlerin bu ikiliyi tanımamızı sağlamaktı. Nihayet bunu anladığımızda Erbakan bizlere hiçbir görev verme arzusu izhar etmedi. Ancak onlar için bu yeterli değildi. Erbakan’la görüşmemize mani olmaya da başladılar.

Balgat’a girmemizi, Erbakan’a yaklaşmamızı, elini öpmemizi engellemek için tedbirler almaya, genel merkez görevlilerini bunun için görevlendirmeye kalkıştılar. Artık Erbakan’la görüşmeye her gittiğimizde adeta bir meydan muharebesine girişip kazanmamız gerekiyordu. Sadece her yaz Altınoluk’ta sorunsuz ziyaret edebiliyorduk.

Erbakan’ın tek yapabildiği şey bazen görüşmemize imkân, fırsat oluşturmak, birtakım yollarla kolaylık sağlamaktan ibaretti. Ama Erbakan’ın yanında bizlere asla ses çıkartmazlardı. Çünkü bizden yana tavır koyacağını bilirlerdi.

Kendilerini deşifre ettiğimizi bildikleri için bizlerden son derece tedirgin oluyorlardı. Kim selam verse, alaka gösterse mimleyip görevlerine son veriyorlardı. Kendileri bizzat doğrudan bizlerle çekişmez, tartışmazlardı, hep genel merkez görevlilerini karşımıza çıkartırlardı.

Genel merkez çalışanları Erbakan’ı değil onları dinlerlerdi. Birinin görevine son verilebilmesini Erbakan’ın onayı ile gerçekleştirirlerdi. Ancak herkes bilirdi ki onların görevden almak istediği bir kişiye kim olursa olsun Erbakan sahip çıkmaz. Bu, prosedür gereği, Erbakan’ın da istediği bir uygulama şekli değildi. Çünkü Erbakan’ı seven, muhabbet eden kimseyi barındırmazlardı.

En son Yenilikçi Hareketi tezgâhlayıp Tayip Erdoğan ve arkadaşlarını baştan çıkartıp ayrılığa yol açan da bu ikiliydi. Erbakan Refah Partisi’nden sonra Fazilet Partisi de kapatılınca Saadet Partisi’ni kurarken yetkili, ilgili bütün herkesi önce Konya’da, sonra Burdur’da bir 5 yıldızlı otel kapattırıp tahsis ederek aralarında anlaşmalarını istedi.

Katılmadığı bu toplantılarda Erbakan’ı yine bu ikili temsil etti. Sonuçta O. Asiltürk gazetecilere yaptığı açıklamada “Ya Erbakan’ın elini öpüp her dediğini yaparlar, ya da çekip giderler” diyerek provokatörlüğün dik alasını sergiledi.

Elbette ki Erbakan bu ikilinin ne yapmak istediğini bilmiyor olamazdı. Bu yüzden kendi planını onların planı içerisinde onların çabası, gayreti ve imkânları ile gerçekleştirdi. Sonuçta ANAP’a yaptığını AKP’ye de yaptı. Tek başına iktidar olunca millî derin devlet aracılığıyla kontrol etti.

Şevket Kazan-O. Asiltürk ikilisi istemediği halde Millî Görüş’te gerçekleşen tek kopuş, Numan Kurtulmuş’un en son ayrılıp Has Parti’yi kurmasıydı.

Görünüşte bu ikili Numan Kurtulmuş’a da karşı çıkıp yine Erbakan’ın yanında yer aldı. Ancak bu kez amaçları Numan Kurtulmuş’u değil, karşısında Erbakan’ı yenilgiye uğratarak köşesine çekilmek mecburiyetinde bırakmaktı.

Numan Kurtulmuş’u vesayetinden kurtarıp Erbakan’ı köşesine çekilmek zorunda bırakırlarsa, kendileri de köşelerine çekilecekti. Şevket Kazan “Millî Görüş tarihini yazacaktı” Recai Kutan da “torunlarına bakacaktı”, olmadı.

Bu yüzden bütün çocuklarını MKYK listesine koymak için diretip Numan Kurtulmuş karşısında Erbakan’ı haksız, ayıplı konuma getirerek zor durumda bırakmaya çalıştılar. Erbakan böylece çocuklarını Saadet Partisi’nden önde tutan bir nahoş görünüm içine sokuldu.

Ama Erbakan sonuçta onları kurdukları tezgâha getirerek siyaset tarihine geçecek adamakıllı bir ders verdi. Numan Kurtulmuş’un dönüşsüz biletini kesip Millî Görüş’ten alakasını koparttı.

Numan Kurtulmuş’un Has Parti’yi kapatıp AKP’ye katılması ile Saadet Partisi şirret rakibinden kurtulmuş oldu. Yahudi Numan Kurtulmuş’u Tayip Erdoğan’ın yerine getirme hesabı yaparken millî derin devlet ise Kemal Derviş’in kellesini Deniz Baykal’a yedirdiği gibi, Tayip Erdoğan da onun kellesini yesin istedi. Bakalım kimin tezgâhı daha güçlü, göreceğiz.

Erbakan Numan Kurtulmuş belasından kurtararak Saadet Partisi’ne değeri biçilemeyecek bir büyük iyilik yaptı. Şevket Kazan da Numan Kurtulmuş ile birlikte ağır darbe aldı. O. Asiltürk’ü ve onun çömezi Mete Gündoğan’ı bertaraf etmek artık çok zor olmasa gerek.

Sayı: 779

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar El-Aziz Editör - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler