MÜTAREKE SONA MI ERDİ?

İsrail yanlısı çevreler Soma faciasını bahane ederek Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarı karşıtlığını yeniden alevlendirip illegal unsurları harekete geçirmeye başladılar.

Savaş baltaları yeniden çıkartıldı;

MÜTAREKE SONA MI ERDİ?

Gezi Parkı kalkışmasıyla Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarına karşı başlatılan şiddet eylemleri 30 Mart Seçimi sürecinde askıya alınıp düşük yoğunluklu politik eleştirilerle vaziyeti idare etme, karşılıklı yakınlaşma, ortalığı toplama, yerinden oynayan taşları yerine koyma dönemi yaşandı.

İsrail ile müzakerelerde ilerleme kaydedildiği ifade edilen bu süreçte Başbakan Erdoğan’ın eski radikal söylemi değişti. Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği’ne yönelik sert eleştirileri ve meydan okumaları son buldu. Üsluplar yumuşatılıp Siyonizm insanlık suçudur sözleri küllendirilmeye, unutulmaya çalışıldı.

Mısır’da yüzlerle ifade edilen karakuşi idam kararları görmezden gelindi. Suriye’deki gelişmeler dikkate alınmayıp gündem dışında tutuldu. Arap Baharı yaşanan diğer ülkeler unutuldu, nelerin olup bittiği kamuoyunun ilgi alanından çıkartıldı.

İçeride ise Ergenekon davalarına bakış açısı ve yaklaşım değişti. Davalarda savcı rolü üstlenip mahkûmiyet kararı için elinden geleni ardına koymayan Başbakan Erdoğan birden rol değiştirip bu kez avukatlığına soyundu. Ergenekon tutuklularını hatta mahkûmlarını serbest bıraktırmaya yönelik düzenlemeler alelacele Meclis’ten geçirildi.

Darbeciler, cuntacılar, çeteciler, askeri vesayet, milli irade gaspçıları söylemi tedavülden kalktı; tam aksine Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpas kurulduğu şeklinde yeni iddialar sürüme girdi.

Hiç yoktan yeni bir düşman ihdas edilerek hedef haline getirildi. İlk günden itibaren AKP iktidarı ile içli dışlı olup aynı cephede mücadele veren Cemaat’le kanlı bıçaklı olundu. Mümkün olsaydı ölüleri de mezardan çıkarıp sandığa oy kullanmaya getirmemiz gerekirdi diyen Fethullah Gülen Hocaefendi, yuvanıza ateş düşsün diyerek AKP iktidarına dehşet beddualar eder hale geldi.

Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarının dost-düşman, karşıt-yandaş, muhalif-muvafık anlayışını, kavrayışını belirleyen kıstaslar değişmiş; eski düşmanlar dost, dostlar düşman olmuş, dengeler alabora olmuş, kâğıtlar yeniden karılmaya başlanmıştı.

Bu minvalde yürütülen yerel seçim genel seçim havasına sokularak Başbakan Erdoğan bir kez daha sandık zaferiyle ödüllendirilmişti. Bu arada patlak veren yolsuzluk, rüşvet olaylarına ilişkin iddialar Cemaat’in AKP iktidarına yönelik darbe girişimi olarak lanse edilerek etkisizleştirilmeye ve emniyette, yargıda geniş kapsamlı operasyonlara gerekçe yapılmaya çalışılmıştı.

Seçimden sonra herkes Başbakan Erdoğan’dan bir balkon konuşması yaparak Cemaat’le olan dalaşının bir seçim stratejisi olduğu izlenimi verip yaraların sarılması için havayı yumuşatacağı beklentisinde idi ama öyle olmadı.

Başbakan Erdoğan Cemaat’le kavgasının bir seçim stratejisi olmadığını, bir genel siyasi strateji olarak benimsendiğini göstererek kökünün kazınacağını, gerekirse cadı avı başlatılacağını tam bir pervasızlıkla ilan ediyordu.

Ama Başbakan Erdoğan Cemaat ile kavgaya tutuşurken İsrail, küresel güçler ve Ergenekon ile yaptığı ittifakı sürdürme gücünü, iradesini, kararlılığını göstermede zaafa düşüp tereddüt içinde kalmıştı.

Bunun miladı Anayasa Mahkemesinin 52. Kuruluş Yıldönümü Töreninde Başkan Haşim Kılıç’ın Başbakan Erdoğan’ın gözünün içine bakarak “Bizler, adil olmayı kutsal bir görev kabul eden bir medeniyetin mensupları olarak, gücün, şartların etkisiyle gömlek değiştiren bir karakterin sahibi değiliz” cümlesini içeren yaptığı sert uyarı konuşması oldu.

Haşim Kılıç’ın günlerce gündemin zirvesine oturan bu sert konuşmasına Başbakan Erdoğan bir cevap hala veremedi; yalnızca hükümet ve parti sözcüleri birtakım cevaplar verdiler. Başbakan Erdoğan’ın bu olayın ardından dışarıda küresel güç merkezleri içeriden Ergenekon çevreleri ile ilişkileri yeniden bozulmaya mütareke ve müzakere süreci yeniden savaşa dönüşmeye başladı.

Fevkalade önemli bir seçim sürecinde çok ciddi kanıtlara dayalı yolsuzluk ve rüşvet iddialarının üzerine gitmek yerine itibarsızlaştırmaya, inandırıcılığına gölge düşürmeye çalışan İsrail yanlısı çevreler Soma faciasını bahane ederek Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarı karşıtlığını yeniden alevlendirip illegal unsurları harekete geçirmeye başladılar.

Gezi Parkı yerine bu kez Okmeydanı terör ve şiddet olaylarına kurban giden kişilerle anılır olup gündem oluşturmaya başladı. Küresel güç merkezleri Başbakan Erdoğan’ın Almanya’yı ziyaret etmesini engellemeye yönelik tehditler savurup protesto eylemleri örgütlediler.

Başbakan Erdoğan Türkiye’nin büyük bir gövde gösterisine dönüştürülen ve Avrupa’yı İslam ile fethetme mesajı yüklenen muhteşem Köln Toplantısında yaptığı konuşmada millî derin devlete biatını tazelediği izlenimini çok güçlü şekilde verdi.

Böylece Başbakan Erdoğan ile AKP iktidarının 30 Mart seçimi öncesi millî derin devlet ile aykırı gitmeye başlayan iç ve dış politikaları yeniden rayına oturtulmuş gibi bir izlenim oluştu.

Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarı karşıtı İsrail hinterlandının yolsuzluk, rüşvet operasyonlarını önemsemeyip itibarsızlaştırmaya çalışması; dahası, bunlar üzerinden 30 Mart Seçimini yürüten Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklenip CHP’nin yararlanmasını engellemeye kalkışması değerlendirilip açıklığa kavuşturulması gereken önemli bir yaklaşımdır.

İsrailciler yolsuzluk, rüşvet operasyonlarını kendileri yapmadıklarına, Ergenekon işi olmadığına göre millî derin devletin yaptığını düşünerek mi olumsuz tavır sergilediler? Bu, millî derin devlet tarafından yapıldığı için Başbakan Erdoğan ile arasının açılmasına vesile yapmak için mi sahip çıkmadılar? Başbakan Erdoğan’ın millî derin devletin güdümünden çıkıp kendilerine dönmesini sağlamak adına mı yolsuzluk, rüşvet operasyonlarını itibarsızlaştırmada, inandırıcı olmamasını sağlamada dolaylı manipülatif destek sağladılar?

Bu soruların cevabı bilinir ya da bulunursa; Okmeydanı ile özdeşleşen şiddet eylemlerini Soma Faciası vesilesiyle ülke geneline yayma çabalarının amacı bilinir, arkasındaki zihniyet tanınır.

Eğer her olayı/gelişmeyi öncekilerden soyutlayıp bağımsız, spontane şekilde göstermeyi görev edinen orkestranın çalıp söylediği argümanlara kulak verilir, benimsenirse Yahudi şefin korosu daha çok maval dinletir, koca bir milleti hipnotize eder, her istediğini kabul ettirir.

Olaylar/gelişmeler önceki ilintileri, iltisakları bağlamında bir bütünlük içinde ele alınırsa yalanlar ve çelişkiler ortaya çıkar. Birbirinden bağımsız ele alınırsa her olay/gelişme için gerekçe bulma, yalan uydurma zor olmaz. Bu nedenledir ki balık hafızalı bir topluma her isteneni kabul ettirmek kolaydır. Geçmişteki olayları doğru şekilde bilen bir toplum ise yalan ve çelişkileri fark eder.

Günlük, gündelik işleriyle uğraşan, branşları dışındaki konularda yüzeysel bilgiye sahip insana, topluma siyasi olaylar, gelişmeler karşısında sağlıklı, doğru izahlar sunacak, manipülasyonlara mani olacak olanlar; milli ideallerine bağlı siyaset adamları, strateji merkezleri, kanaat önderleri ve medya kuruluşlarıdır. Ve hepsinden önemlisi spesifik bilim kurumları ile akademisyenlerdir.

Tarih bilinci toplumun bekası, devletin hükümranlığı için çok önemli olduğundan güç ve iktidara erişenlerin yaptığı ilk işlerden biri kendilerini meşrulaştırıp geçmişle bağlarını kuracak bir tarihin yazılması, yok ise uydurulmasıdır.

Bin yıllık Selçuklu ve Osmanlı İslam medeniyetinin köklerini kazıyıp Haçlı Batı ile bütünleşmeyi amaç edinen 1923 rejimi egemen olduktan sonra başlattığı paganist devrimlere dayanak olsun diye bir yanda eski putperest kavimlerin uygarlıklarını ortaya çıkartıp yüceltirken öte yandan da Ergenekon efsanesini tarih diye yutturup Türk kavmiyetçiliği temelinde bir ideoloji oluşturdu.

Bu amaçla 1923 rejimi Etibank, Sümerbank adlarıyla toplumda yaygın görevleri bulunan bu en prestijli kuruluşlarını ilkel çağların paganist uygarlıklarını ortaya çıkartıp tanıtmak, benimsetmek için kullandı. Yine bu amaçla Hitit Güneşi başkent Ankara’nın amblemi yapıldı.

Erbakan Millî Görüş hareketini bu paganist nitelikteki 1923 hile rejimi ve köle düzenini yıkma, yerine Selçuklu ve Osmanlı İslam Medeniyetinin temelini oluşturan Adil Düzeni kurma amacına yönelik başlattı.

1923 devrimlerini gerçekleştirenler Fransız Jakobenlerini örnek alarak laik bir cumhuriyet kurup inkârcı, materyalist, paganist bir toplum oluşturmaya yönelik resmi ideolojiyi egemen kıldılar.

Çünkü 1789 Fransız Devrimini gerçekleştiren Tapınak Şövalyeleri gibi 1923 Devrimlerini yapan unsurlar da Sabetayist Yahudiler idi. Tapınak Şövalyeleri kendilerini Hıristiyan gösteren Yahudiler, Sabetayistler ise Müslüman gibi görünen Kabalist haham Sabetay Sevi’nin müritleriydiler. Tıpkı Tapınak Şövalyeleri gibi Sabetayistler de Kabalacı ekolden okült bir yapılanmaya sahiptir. Aynı şekilde Gül-Haç ve Mason teşkilatları da Tapınak Şövalyelerinin kurduğu gizli örgütlerdir.

Fransız İhtilali sonrası başlatılan devrimleri Hıristiyanlık müesseselerini hedef alarak mücadele eden Tapınak Şövalyeleri ilkel paganist toplumların kavmiyetçi düşüncelerini esas alan ulusçu, kavmiyetçi, milliyetçi fikirler temelinde tüm Avrupa’ya ve dünyaya yaydılar.

1923 devrimlerini yapanların hile rejimi ve köle düzenini büyük Müslüman çoğunluk üzerinde egemen kılmak için uyguladıkları yöntemler Fransız Jakobenleri denilen Tapınakçıların yöntem ve uygulamalarından alındı.

Dünya Siyonizm’i Osmanlı Devletini yıkıp Filistin topraklarını kurtarıp bağımsız Yahudi devletini kurma planını hayata geçirmek amacıyla Theodor Herzl’i Sultan II. Abdülhamit’e isteğini iletme görevi ile gönderdi. Talepleri reddedilen Yahudiler 1897 Basel Siyonist Kongresini tertiplediler.

Sultan II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi Osmanlı Devletinin dağıtılması, ilk 50 yılda Filistin’de İsrail Devleti, ikinci 50 yılda ise Arzımevud üzerinde Büyük İsrail’in kurulması kararları alındı.

Birinci Dünya Savaşını çıkaran Siyonistler Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluklarını yıktılar. Çıkardıkları Bolşevik ihtilali ile de Rus Çarlığını yıktılar. Böylece üç imparatorluğu sona erdirdiler. Ardından çıkardıkları İkinci Dünya Savaşının bitiminde 1945 yılında Yalta Konferansı ile Birleşmiş Milletler Teşkilatını ve çatısı altında iki kutuplu dünya düzenini kurdular. 3 yıl sonra 1948’de İsrail’in kuruluşu ilan edildi. 1897 Basel Siyonist Kongresinde alınan kararda belirtildiği gibi tam 50 yılda!

SSCB liderliğindeki Doğu Bloku ve Varşova Paktı, ABD liderliğindeki Batı Bloku ve NATO Paktı kurulurken Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının muzaffer galibi İngiltere devre dışı bırakılıyordu!

Erbakan’ın Siyonizm ve Türkiye uzantısı hile rejimi ve köle düzeni karşısında yürüttüğü 40 yıl süren Millî Görüş mücadelesi dönemi içerisinde SSCB ve Doğu Bloku dağıtılıp ABD liderliğinde Yeni Dünya Düzeni kurulmak, BOP ambalajı içinde Büyük İsrail Planı hayata geçirilmek istendi ama başarılamadı.

1897 Basel Siyonist Kongresinden sonra ilk 50 yılda, planlandığı gibi, Filistin’de İsrail Devleti’ni kurmayı başaran Yahudiler; ikinci 50 yılda Arzımevud üzerinde Büyük İsrail’i kuramadılar. 1997 yılana denk gelen bu tarihte Erbakan 54. Hükümetin Başbakanı olarak Türkiye’yi yönetiyordu!

Büyük İsrail’i hayata geçirmek için bölgede konuşlandırılan Çekiç Güç, Erbakan tarafından geri gönderilerek plan bozulmuştu. Başlatılan 28 Şubat post modern darbe sürecinde Erbakan ülke yönetiminden uzaklaştırıldıysa bile milli derin devlet üzerinden; oluşturulan sermaye, medya ve siyaset cephesini dağıtarak 5 buçuk yıl sonra 3 Kasım 2002 erken genel seçiminde talebelerini iktidar yapmayı başardı.

ABD’ye yapılan 11 Eylül saldırısı üzerine Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirip Büyük İsrail’i kurmak amacıyla Afganistan ve Irak işgalleri başlatılarak İslam Dünyasını istilaya başlayan Başkan Bush Birleşmiş Milletleri de yok sayarak ya bizimlesiniz ya da düşmanımız dayatmasında bulundu.

Türkiye 1 Mart Tezkeresini TBMM’den geri çevirerek ben yanınızda değilim mesajını verirken bütün dünyanın gözleri buna nasıl bir cevap verilecek diye fal taşı gibi açıldı. Tek Süper Güç ABD ve müttefikleri Türkiye’ye ders veremediler; Irak’ta, Afganistan’da derslerini alıp çekilmeğe mecbur edildiler!

İşte bugünkü bölge lideri küresel güç Türkiye gerçeği böyle doğdu; gelişmesini sürdürmekte ve Yeni Bir Dünya, Adil Düzen kurulması için 2023 yılını hedefine almış bulunmaktadır.

Türkiye’de yaşanan her türlü kutuplaşma, gerilim; uygulanan siyasi mühendislik projesi, strateji ile kullanılan şiddet, terör, ayaklanma yöntemleri Millî Görüş’ün kurduğu derin devlet ile Yahudi tarafından kurulmuş olan kadim Ergenekon derin devleti arasındaki iktidar mücadelesinden ileri gelmektedir.

Bu mücadele seyrinde sonuçlara bakıldığında Ergenekon derin devletinin mütemadiyen güçten düştüğünü, zayıfladığını, hâkimiyet alanlarının daraldığını, kalelerinin bir bir düştüğünü, etkinlik yeteneğini yitirdiğini, istisnasız tüm hamlelerinin başarısız kaldığını görmek mümkündür.

Millî derin devletin ise istikrarlı, düzenli bir yükseliş trendi içerisinde sürekli gücünü arttırdığının, hâkimiyet alanlarını genişlettiğinin, içeride, dışarıda hareket kabiliyetlerini çeşitlendirdiğinin açık kanıtlarını ve tüm hamlelerinde başarılı sonuçlar aldığını görmek mümkündür.

Millî Görüş hareketini başlattığı ilk günde gücünün zirvesinde bulunan Siyonizm’i hedefine alan Erbakan; iki kutuplu küresel sisteminin yıkıldığını, ABD liderliğinde Yeni Dünya Düzeni kurmayı başaramadığını, İslam ülkelerini işgal girişiminin akim kaldığını, BOP’u rafa kaldırdığını gördü. Arap Baharı başlatılan ülke toplumlarının Türkiye’yi, kabuk yönetimlerinin ise emperyalist batıyı dayanak yaptıklarına şahit oldu. Bu süreç Erbakan’dan sonra da gelişerek devam ediyor.

Erbakan’ın kurduğu savunma sanayii ve geliştirdiği ileri teknoloji sayesinde Türkiye’yi dışarıdan tehdit etme imkânı bulamayan Dünya Siyonizm’i ve merkez üssü İsrail içeriden de karıştırmaya güç yetirememektedir. Sahip olduğu bütün vasıta, imkân ve kabiliyetleri zayıflatılmış bulunuyor.

Türkiye halk tarafından seçilecek bir Cumhurbaşkanı ile daha aktif politikalar izleme, daha hızlı kararlar alma, bölgesel, küresel olaylar, gelişmeler karşısında daha etkili stratejiler ve vizyonlar belirleme kabiliyeti kazanacak, ceylan çevikliği ile hareket edebilecektir.

Şu süreçte bütün yollar, yöntemler, stratejiler; ilk kez halkın seçeceği Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde etkili, belirleyici olmak amacıyla uygulanmaktadır. Ancak bu umutsuzca çabayı beyhude gösteren İsrailci çevreler; 90 yıllık Cumhuriyeti temsil edecek bir adayı seçtirebilmenin mümkün olmadığının farkındadırlar. Millî Görüş’ün siyasete kazandırdığı Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül’den başka bir adayın seçilme şansının olmadığını biliyorlar.

Bu gerçeklikten hareketle Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül’ü karşı karşıya getirmeye ve aradan başka bir ismi öne çıkartıp seçtirmeye çalışan İsrailci odaklar; bu yüzden 30 Marttaki seçim öncesinde Başbakan Erdoğan’ı destekleyerek zemin kazanmaya çalıştılar.

Sanırız millî derin devlet seçim sonuçlanıncaya kadar bu işbirliği ve dayanışmaya göz yumarak gelişmeleri izlemekle yetindi. Seçim bittikten sonra millî derin devlet AYM Başkanı Haşim Kılıç’ı Başbakan Erdoğan’ı sert bir şekilde uyarmakla görevlendirip bu işbirliğini sona erdirdi.

Bu durumu gören küresel güçlerle İsrailci çevreler ilk fırsat olarak buldukları Soma felaketinden yararlanmaya çalıştılar. İki can kaybına yol açan Okmeydanı eylemleri istismar için gerekli olan yeni sembol isimler kazandırdı ama yetmez. Alevi vatandaşları kışkırtarak daha çok malzemeyi elde etmeye çalışıyorlar.

Seçim kampanyası sürecinde savaş baltalarını gömerek manipülatif yöntemlerle AKP’yi dolaylı şekilde destekleyen tapınak şövalyesi kalemşorlar yeniden arenaya çıktılar. Ancak artık inanan pek kimse kalmadığı için işleri zor. İstismar etmedikleri bir şey bırakmadılar, toplum her konuda şerbetlendi, yalancı çoban konumuna düştüler.

Samimiyetsizlikleriyle inandırıcılıklarını yitirdikleri için temsil ettikleri değerleri de tükettiler. Artık ne insan hakları ne demokrasi ne özgürlük ne hukukun üstünlüğü ne sağcılık ne solculuk ve ne de Atatürkçülük, laiklik… İstismar edip etkili olabilecekleri hiçbir değerleri kalmadı.

Yazdıklarını, çizdiklerini, söylediklerini halk kale almadığı için patronları işlerine son verdiğinde; Başbakan Erdoğan diktatörleşip bizleri işimizden attırıyor diyorlar. Patronları da bu bahanelerle kendilerine yük olmaktan öte bir etkisi olmayan kalemşorlardan kurtulmuş oluyorlar. Bu şekilde yeni kurumlar, kuruluşlar, savaşçı unsurlar oluşturmaya çalışıyorlar ama hepsi nafile, hiçbirinde sonuç alamıyorlar.

Gelinen noktada yükselen tek değer İslam olduğu gibi, Türkiye’nin bölgesel ve küresel vizyonu, 1923 sürecindeki kırılmayı onarıp Selçuklu ve Osmanlı çizgisinin sürdürülmesi de İslam’ı siyasi hareketin merkezine konulmasını kaçınılmaz kılıyor.

Bunun içinse 1923 rejimine bağlı siyasi partilerin tasfiyesi ve birbirine alternatif olarak diyalektik yarış içerisinde hareket edecek yeni siyasi oluşumlara imkân sağlanması gerekiyor.

Bu ihtiyacı karşılayabilecek olan yakın tarihimizin en büyük iki İslami hareketi Risale-i Nur, Millî Görüş bu potansiyele sahiptir. Risale-i Nur hareketi içinden çıkıp sonra yollarını ayıran Cemaat ile Millî Görüş hareketinde yetişip sonra yollarını ayıran AKP iktidarı karşı karşıya gelip ayrışma sürecini başlatmış bulunmaktadır.

Asıl olup esas alınacak olan Risale-i Nur ve Millî Görüş’tür. Risale-i Nur’u temsil iddiasındakiler içinde Siyonist müdahaleye ve masonik sızmaya maruz kalmayan olmadığı gibi; Millî Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi ile, içinden çıkan AKP iktidarı da aynı müdahaleye, sızmaya maruz kalmaktan azade değildir. Ancak bu geçici bir durumdur, nehir asıl mecrasını bulacaktır.

12 Eylül 1980 sonrası ANAP, 28 Şubat 1997 sonrası AKP Millî Görüş içinden çıkan başka parti mensuplarını içine alıp iktidar olan siyasi oluşumlar olarak Türkiye’yi büyük toplumsal değişime ve dönüşüme uğrattılar. Millî Görüş partilerinin mensupları da bu değişimden, dönüşümden hiç kuşkusuz ki etkilendiler. Ancak sonuç itibariyle İslami değerler revaç buldu ve toplumu etkiledi.

Risale-i Nur’u temsil eden gruplarla kesimlerin durumu da farklı değildir. Mensupları çoğaldıkça Risale-i Nur farklı anlayışlara ve uygulamalara vasıta yapıldı. Bugün birçok koldan faaliyetlerini sürdüren Risale-i Nur mensupları küresel boyutlarda fütuhat yaparken ne derlerse desinler, ne yaparlarsa yapsınlar önünde sonunda Bediüzzaman Hazretlerinin telif ettiği külliyata bağlılıkları nispetinde temsil kabiliyetine sahip olacaklardır. Hak davayı kimse inhisarına alamaz.

Aynı durum Millî Görüş hareketi için de geçerlidir. Millî Görüş’ün tek temsilcisi diye kabul gören Saadet Partisi’nin kabuk yönetiminin Erbakan’ın 40 yıllık mücadelesi ile şekillenen, istikametini bulan yoldan saptığı ortadadır.

Saadet Partisi’ni ele geçiren Oğuzhan Asiltürk Erbakan’ı suçlamaktan, aleyhinde konuşmaktan dahi çekinmemiştir. Tepkiler karşısında geri adım atarak sinmesinin önemi yoktur. Sinsi olarak, fırsat bulduğu her şekilde yapacağını yapmaktadır, yapacaktır.

Ancak bütün bunlar ne elde bulunan Risale-i Nur Külliyatına, ne 40 yıllık Millî Görüş Hareketine farklı bir kimlik, anlayış, yön veremez. Hz. Muhammed (SAS)’in vefatı sonrasında ortaya çıkan, yayılan İslami dalalet fırkaları da zaman içerisinde marjinalleşerek Ehlisünnet Müslümanlığı tek doğru istikamet olarak kabul görüp hâkimiyetini asırlar boyu tesis etti.

Hak dava olan Risale-i Nur ve Millî Görüş’ün mensupları da nihayet tassafi edip doğruyu bulur.

Günümüzde İslam’ı dünyaya hâkim kılabilecek, evrensel ilkelere sahip cihanşümul konumunda insanlığa davette bulunacak yalnızca iki sistemli anlayış vardır: Risale-i Nur ve Millî Görüş. Her iki anlayış diyalektik bir rekabetle İslam’ı dünya toplumlarına kendini kabul ettirebilir potansiyeli barındırmaktadır.

Bu yüzden Türkiye’nin geleceğinde biri Millî Görüş’e dayanan diğeri Risale-i Nur’u esas alan iki siyasi parti olacaktır. 1923 rejimi partileri ise bütünüyle tasfiye olunacaklardır. Türkiye’nin siyasi vizyonu budur.

Sayı: 812

27 May 2014 - 23:50 - Manşet



göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

02

Orhan Şahin - Ya yeni başlayanlardansın ya da yazılanı anlamamışsın. Önceki sayıları okursan sorunun cevabını öğrenirsin.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 27 Mayıs 23:50
01

sade vatandaş - Madem Tayyip Erdoğan Milli derin devlete yeniden biat etti ise ve cemaat da derin devletin örgütü ise neden başbakan cemaatla mücadeleyi her alanda gittikçe daha da artırıyor?Bu çelişki değil mi?

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 27 Mayıs 23:50


Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler