DEMİREL, ERBAKAN, ÖZAL

İlahi takdirin fevkalade ilginç ve anlamlı bir tecellisi olarak Türkiye’nin son 50 yılına damgalarını vuran 3 lider İstanbul Teknik Üniversitesinde aynı dönemde okurken çok yakın ilişkiler içerisine girerek arkadaş oldular. Hayatları boyunca şöyle veya böyle aynı mücadele ortamını yaşadılar.

İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu 3 lider:

DEMİREL, ERBAKAN, ÖZAL

İlahi takdirin fevkalade ilginç ve anlamlı bir tecellisi olarak Türkiye’nin son 50 yılına damgalarını vuran 3 lider İstanbul Teknik Üniversitesinde aynı dönemde okurken çok yakın ilişkiler içerisine girerek arkadaş oldular. Hayatları boyunca şöyle veya böyle aynı mücadele ortamını yaşadılar.

Türkiye’nin Dünya Siyonizm’inin mutlak hâkimiyeti altında bin bir bağla bağlanıp esaret sarmalı içinde bir Yahudi çiftliği şeklinde yönetildiği bir uğursuz dönemde doğan, eğitim gören, devlette görev alan bu üç isim de siyasete atıldı.

Siyasete ilk atılan Süleyman Demirel’i Necmettin Erbakan, ardından Turgut Özal izledi. Birbirini siyasette izleyen bu üç liderin ölüm sırası tersine oldu. Önce Özal, ardından Erbakan, sonunda Demirel vefat etti.

Kaderin bu üç önemli isim için ördüğü ağlar daima iç içe geçti ve Türkiye’yi Yahudi esaretinden kurtardı. Bugünkü bölge lideri küresel güç Türkiye bu üç liderin eseridir. Demirel’e köylük şivesi ile Böyük Türkiye dedirten ideali Erbakan Yeniden Büyük Türkiye ifadesiyle dillendirdi. Özal, bu ideale Türkiye’ye çağ atlattım diyerek katkı yaptı, ortak oldu.

Ne var ki Demirel ve Özal çareyi Yahudi ile işbirliğinde ararken Erbakan onunla mücadele edip rövanş almada görüyordu. Demirel büyük bir zekâ, Erbakan sonsuz bir deha, Özal bir kabiliyet olarak aynı döneme damgalarını vurdular.

Süleyman Demirel, 6 defa gidip 7. defa geldiği uzun Başbakanlığı döneminden sonra Çankaya Köşküne çıkıp 7 yıl Cumhurbaşkanı olarak hayatının nice yıllarını devletin zirvelerinde geçirmiş olmasına, partisi iki dönem tek başına iktidara gelmesine rağmen siyasi çizgisi silinip kapandı.

Bugün ülke yönetiminde ne Demirel’in siyasete kazandırdığı kadrolardan kimse ne de kurduğu, yönettiği partilerden biri var. Demirel ekolü denilebilecek bir görüş ve düşünceden söz edilmesi de mümkün değildir. Demirel kendine özgü bir siyasi görüş ve düşüncenin hiçbir zaman sahibi, savunucusu olmadı zaten. Daima statüko içinde kalarak, uzlaşarak bir şeyler yapmaya çalıştı.

Demirel Dünya Siyonizm’inin gücünü, Türkiye’de kurduğu hegemonik yapıyı bildiğinden onunla mücadelenin imkânsızlığına inanıyordu. Bu yüzden Yahudi ile işbirliğinin kaçınılmaz olduğunun idraki içinde hareket ediyordu. Onunla mücadele edebilecek bir gücü kendinde görmüyordu.

Lakin Demirel Yahudi’ye asla teslim olmadı. Sahip olduğu özgüvenle her zaman kendi ayakları üzerinde durmaya çalıştı. Bu yüzden de Demirel’e Yahudi hiçbir zaman güvenemedi, kendisine hep sınırlı imkânlar verdi. Toplumsal desteğe ve güçlü bir iktidara sahip olmasını hep endişe ile karşıladı.

Yahudi basın baronu Haldun-Erol Simavi kardeşler Demirel’i itibarsızlaştırmak için her çirkefliği yaptılar. Eşi Nazmiye Hanım için en galiz iftiralarda bulundular. Berberi ile, ayakkabıcısı ile aşk ilişkisi olduğuna dair çarşaf çarşaf manşetler attılar. Benzerini, daha beterini Özal’a da yaptılar.

Süleyman Demirel’in Büyük Türkiye ideali ülkeyi çiftlik gibi yöneten Sabetayist Yahudi azınlığın uykularını kaçırıyordu. Yahudi azınlık Büyük Türkiye’yi çiftlik gibi yönetemeyeceğini, kontrolünü elinde tutamayacağını biliyordu. Türkiye’nin hep küçük, güçsüz olmasını ve kendisinin olmasını istiyordu. Masonlar da Süleyman Demirel’in üyeliğini daima itibarsızlaştırmak için kullandılar.

Süleyman Demirel Bülent Ecevit ile Türkiye’nin sağ-sol ekseninde kutuplaştırılmasında partner iki politikacı olarak misyon üstlenmişlerdi. Sistem Ecevit’i ve solcu CHP’yi öne çıkartıp Demirel’i ve Adalet Partisi’ni ikinci plana çekmeye çalışıyordu. Lakin millet buna imkân vermiyordu. Bunu Demirel’in desteği ile yapmak istiyorlardı. Demirel kabullense de pek içine sindiremiyordu.

Tufan Türenç bir köşe yazısında şunları yazdı: Hürriyet’in Ankara temsilcisi iken Abdi İpekçi’nin Ankara’ya geleceğini öğrenen Başbakan Demirel beni arayarak kendisiyle görüşmek istediğini, aracı olmamı rica etti. Zaten buraya gelecek, isteğinizi iletirim dedim. Hürriyet’in Ankara Bürosu ziyareti sırasında Başbakanın isteğini ilettiğimde görüşmeye vakti olmadığını söyleyip telefonla arayıp konuştu. Hürriyet Bürosunun telefonunda konuşurken Başbakan Demirel’in şöyle dediği kulağıma geldi: Ecevit’e verdiğiniz desteği bana verseniz şu Türkiye’yi 10 Türkiye yaparım.

Abdi İpekçi Dünya Siyonizm’i adına Türkiye’yi yöneten derin devletin patronu idi; Ergenekon’un o dönem tepe ismi yani. Ecevit’in Başbakanlığı döneminde karşı derin devlet tarafından suikast yapılarak öldürüldü. Ecevit Başbakanlığı sırasında kontrgerilla dediği ordu bünyesindeki derin bir yapılanmanın varlığından söz etmişti.

Radyo ve televizyonun devlet tekelinde olduğu o dönemde TRT tam 40 gün boyunca o olayı ilk haber yaptı. İlk hafta boyunca da haber bülteninin tek konusu yaptı. Oysa DEV-SOL tarafından bir suikast sonucu 3 resmi koruması ile birlikte öldürülen eski Başbakan Prof. Dr. Nihat Erim ile ilgili haberi sıradan bir olay gibi yansıttı. Nihat Erim de CHP’liydi lakin Yahudi değil, çingeneydi. 12 Mart 1971 Muhtırasında Demirel Başbakanlıktan istifa ettirilip Nihat Erim Başbakanlığındaki hükümet iş başına getirildi. Hükümette ABD’den getirtilen iki Başbakan Yardımcısı görev aldı.

Sonra 12 Mart Muhtırasının arkasında Ecevit’in kontrgerilla dediği örgüt olduğu anlaşıldığından Nihat Erim’le birlikte imzası bulunan generallerden Faruk Gürler ve Muhsin Batur da hedef olup yolları kesildi. Süleyman Demirel iki derin devletin varlığından haberdardı lakin küresel güce ait olan Ergenekon yapılanması ile birlikte hareket ediyordu. Bu yüzden Demirel 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat süreçlerinde ağırlıklı olarak daima Ecevit ile birlikte hareket etti.

Bu üç askeri darbe de ABD’de planlanarak gerçekleştirildi ama her üç süreci de kontrgerilla adı verilen derin devlet kontrolüne geçirdi. Özal ve Erbakan kontrgerilla ile birlikte hareket ettiler.

Turgut Özal’ın kardeşi Korkut Özal Millî Selamet Partisi’nin Genel İdare Kurulu üyesiydi. MSP’li koalisyon hükümetlerinde Tarım ve İçişleri bakanlıkları yapmıştı. Turgut Özal da 1977 Seçimini MSP İzmir liste başı adayı olarak çok aktif şekilde yürüttü, MSP adına radyo konuşmaları yaptı.

12 Eylül 1980 Darbesinde kurulan hükümette Özal Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak etkin görevler ifa etti. Darbe yönetimi 1983 Genel Seçimine kendi kurdurduğu iki partinin dışında yalnızca Özal’ın kurduğu ANAP’ın katılmasına vize verdi, diğerlerini veto etti.

ABD’de planlanıp gerçekleştirilen 12 Eylül Darbesini kontrolüne geçiren kontrgerilla, Demirel ile birlikte hareket edip Erbakan’a karşı mücadele eden Yeni Asya Nurcu Grubunu Fethullah Hoca aracılığıyla bölüp yeni bir grup oluşturmuştu. Fethullah Gülen Hoca İzmir’de MSP adayı Özal’ın çalışmalarına aktif şekilde katıldı. 12 Eylül’den sonra Özal ANAP’ı kurduğunda da destekledi.

Kontrgerilla sadece Demirel’i destekleyen Nurcuları bölmedi; Süleymancıları da böldü. Demirel için çalışan ve AP’den milletvekili seçilen Süleyman Tunahan Efendinin damadı Kemal Kacar’a karşı küçük damadı Arif Ahmet Denizolgun çıkartılarak Özal’ın ANAP’ına katılması sağlandı.

Bu yüzden Demirel 12 Eylül 1980 sonrası ANAP’ı kuran Özal’a karşı şiddetli bir siyasi kavgaya girişti, eski Başbakanlık Müsteşarına demediğini, etmediğini bırakmadı.

Oysa Turgut Özal’ı kontrgerilla örgütünün kontrolüne giren 12 Eylül yönetimine karşı, ABD’deki Yahudi Lobisi destekleyip ANAP’ı kurmasını sağlamıştı. Hatta ABD Yahudi Cemaatinden heyet geldi Cumhurbaşkanı Kenan Evren’i ziyaret edip ANAP’ın 1983 Seçimine girmesi için vize aldı.

ABD ve yerli işbirlikçilerinin desteği ile ANAP tek başına iktidar olduğunda Başbakan olan Özal Kenan Evren ile birlikte hareket ederek Yahudi’ye ihanet edince başına gelmedik kalmadı.

Kenan Evren’in süresi dolunca Özal Cumhurbaşkanı seçilerek can havlıyla kendini Çankaya’ya attı ama yine Yahudi’den yakasını kurtaramadı. Başbakanlığında suikast girişiminde bulunmuş lakin başaramamıştı. Kardeşi Korkut Özal bir televizyon programında “Ağabeyim bana suikastı, Erol Simavi’nin düzenlediğini tespit ettim ama hesap soramadım dedi” şeklinde dile getirdi ama kimse oralı olmadı. Nitekim Çankaya Köşkünde zehirletilmesinin de hesabı sorulamadı. Olayda dahli bulunanlara ilişkin spekülasyonlar yılan hikâyesine döndü ve nihayet dosya kapandı.

Cumhurbaşkanı seçilip Köşke çıkan Özal’ı oradan indirmek ve 12 Eylül Darbesine (kontrgerilla) karşı mücadele etmesi için Demirel’i “Küllerinden kendini yaratan efsane” sloganıyla parlatarak DYP’yi birinci parti yapan Yahudi SODEP ile koalisyonla Başbakan yapmayı başardı. Lakin hiç umduğunu bulamadı. Demirel Yahudi için yaralı kaplandı, öyle de davrandı.

Başbakanlığı sırasında Cumhurbaşkanı Özal ile ciddi bir mücadele yapmadığı gibi, ölümünden sonra Yahudi hiç istemediği halde Cumhurbaşkanı adayı olup seçilerek Çankaya’ya çıktı.

Sonra Refah Partisi 1994 yerel ve 1995 genel seçimlerinde birinci olunca, nihayetinde Erbakan DYP ile koalisyon yaparak 54. Hükümeti kurdu. Demirel Köşk’te de Yahudi’ye teslim olmayarak ayakları üzerinde durmaya ve ikili oynamaya çalıştı, büyük ölçüde de başardı.

28 Şubat sürecinde Erbakan’a karşı bir tutum sergilemesine rağmen her istediğini yaptı. Tansu Çiller’i başbakanlığa getirmeyişi Erbakan’ın isteğiydi. Eğer hükümeti Çiller kursaydı 28 Şubat’ın sonu gelmez yine devam ederdi. Erbakan da iktidar ortağı olarak hedef olmaya devam eder ve iş çığırından çıkardı. Oysa Erbakan bir an önce iktidarı 28 Şubatçılara devretmek istiyordu. Bu, Mesut Yılmaz’a Başbakanlık görevi verilerek başarıldı.

Yahudi kontrgerilla denilen örgütü Erbakan’ın kurduğunu, yönettiğini biliyordu. Erbakan iktidar olmadan bir muhalefet partisi lideri olarak karşısında darbe yapamayacağı için Refah Partisi’ne 1994 ve 1995 seçimlerinde destek olmuştu. Erbakan, 1993 yılında Aytunç Altındal’ın kendisiyle yaptığı röportajda karşıtlarımız bizi iktidar yapmak istiyor diyerek dile getirmişti.

Aytunç Altındal’ın iktidar olmaktan korkuyor musunuz sorusuna ise hayır korkmuyorum ama sizce de karşıtlarımızın bizi iktidar yapmaya çalışması ilginç değil mi; diye cevap vermişti. Yani Erbakan Yahudi’nin planını, stratejisini, 28 Şubat süreci ile karşılaşacağını 4 yıl önce açıkladı!

İşte Cumhurbaşkanı Demirel, Tansu Çiller yerine Mesut Yılmaz’a Başbakanlık görevini vererek Erbakan’ın ortağı bulunduğu ikinci REFAH-YOL koalisyon hükümetini kurdurmadı ve iktidarı 28 Şubat cephesinin devralmasını sağladı.

Artık bir askeri darbenin yapılması imkânsız hale gelmiş, ancak yargı aracılığıyla bir şey yapılır hale gelmişti. Fakat sadece yargı ile alınabilecek bir sonuç yoktu. Hele illegal olan kontrgerilla yapılanmasına karşı yargının yapabileceği hiçbir şey yoktu. Kaldı ki kontrgerilla örgütü yargıyı da etkileyebiliyordu.

Nitekim Şevket Kazan Avrupa birliği ülkelerini dolaşarak Refah Partisi’ni kapattırmayın, sadece Erbakan’ı siyasi yasaklı yapın biz yönetime gelelim diye çalıştı, lakin başaramadı. Refah Partisi ve ardından Fazilet Partisi’ni-Yahudi ele geçirmesin diye-kontrgerilla yargıya kapattırdı.

Demirel’e bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı vaadinde bulunan kontrgerilla nedense sözünde bulunamadı. Refah Partisi’ni kapattıran AYM Başkanı A. Necdet Sezer onun yerine seçtirildi!

İktidarı 28 Şubat cephesine devreden Erbakan bizim millî derin devlet Ecevitgillerin kontrgerilla dedikleri ordu bünyesindeki illegal yapılanma ile hücuma geçti. Menfi sermaye, menfi medya, menfi siyaset diye tanımladığı, özünde Yahudi olan unsurları elimine ederek 3 Kasım 2002’de AKP’nin tek başına iktidar olmasını sağladı. AKP de Erbakan ve Millî Görüş yeniden dönmesin diye Yahudi’nin oluşturduğu bir siyasi oluşumdu ama iktidarda kontrolü yine millî derin devletin yani kontrgerilla örgütünün eline geçti. Halen Türkiye’yi bu derin örgüt/devlet yönetiyor.

Erbakan’ın kurduğu millî derin devlet AKP iktidarında Yahudi’nin derin devleti Ergenekon’un da işini bitirdi. Bunun için Fethullah Gülen Cemaatini kullandı. Cemaat millî derin devletin kuruluşu olarak önce ANAP’ı sonra da AKP’yi samimiyetle destekledi; diğerlerini ise öylesine destekledi.

Yahudi Süleyman Demirel’le Turgut Özal’ı karşı karşıya getirip kavga ettirdi. Erbakan ise her iki liderle öylesine mücadele ederken hiçbir zaman diyaloğunu kesmedi. Bir anekdot bu gerçekliği çok iyi anlatmaktadır. Başbakan Demirel Yahudi basınının Milliyetçi Cephe adını verdiği iktidarı sırasında Başbakan Yardımcısı Erbakan’ı bir görüşme için ziyaret eder. İçeri girdiğinde, şurada biraz kestireyim diyerek Erbakan’dan müsaade isteyip oradaki kanepeye uzanır, 3,5 saat uyur. Sonra çıkıp -görüşmede galiba hükümet yıkıldı diye bekleyen- gazetecilere açıklamalar yapar!

Demirel ve Özal parti lideri olarak yüksek oylar alıp tek başına iktidar oldular. Başbakan olarak, Cumhurbaşkanı olarak en üst düzeyde görevler yaptılar; ancak ne partileri ne de siyasi çizgileri kaldı. Siyasete kazandırdıkları kadrolardan ise ülke yönetiminde olan yok. Yalnız isimleri tarihe geçti.

Erbakan ise en çok % 22 oy aldı ve sadece bir yıl Başbakanlık yaptı. Buna karşın Yeni Türkiye olgusu onun eseridir. Millî Görüş okulunda yetişen talebeleri 13 yıldır tek başına iktidardalar ve Erbakan’ın gösterdiği hedefleri bir bir gerçekleştiriyorlar. Ayrıca Millî Görüş’ü temsil eden siyasi Partisi Saadet’in ocağı da tütmeye devam etmektedir.

Erbakan Dünya Siyonizm’inin namütenahi gücü ve imkânlarına karşı sıfırdan başlattığı hareketi ile mücadelesinde daha ilk gün Yeniden Büyük Türkiye liderliğinde Adil Düzen, Yeni Bir Dünya, Adil Düzen diyerek hedefini belirledi. Bu ancak Rabbani bir güçle, destekle mümkün olabilirdi!

Siyonizm İslam’ın küresel gücü Osmanlı Devletini hangi yöntemlerle, ne şekilde yıkıp yerine şu hile rejimi ve köle düzenini kurduysa biz de aynı yöntemlerle, aynı şekilde küresel liderliği onun elinden alıp Osmanlı’nın on katı büyüklüğünde bir dünya kuracağız diyordu.

Selanik’te ordu bünyesinde gizli bir siyasi örgüt olarak kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti sonra oluşturduğu hareket ordusu ile başkent İstanbul’a gelip Sarayı kuşatarak Sultan II. Abdülhamit’i tahttan indirmiş ve bir dizi baskın, suikast ve darbe ile devlet yönetimini ele geçirmişti. Erbakan da ordu bünyesinde kurduğu derin siyasi örgüt vasıtasıyla 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat süreçleri içinde gerçekleştirdiği birtakım operasyonlarla Türkiye’nin yönetimini ele geçirerek yönetti!

Sayı: 867

23 Haz 2015 - 23:57 - Manşet



göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler