5000 YILLIK TARİHİNDE YAHUDİ’NİN SIZMADIĞI BİR KAVİM, DİN, TOPLUM, DEVLET OLMADI

Hz. Musa’dan önce Mısır’a büyücülükle uğraşan Kabalizm hâkimdi. Şeytana tapan Kabalacılar Mısır yönetimini ellerinde tutan Firavunları kontrolleri altında tutuyorlardı. Hz. Musa-Firavun mücadelesine büyücü Kabalacılar da katılmış, bazıları iman etmişti. Lakin Hz. Musa ile birlikte Mısır’ı terk edenlerin arasında Samiri gibi münafıklık eden Kabalacılar vardı, sürekli bozgunculuk çıkartıyorlardı.

Hıristiyan gözüken Tapınak Şövalyeleri de gerçekte Kabalist Yahudilerdi. Sabetay Sevi de Tapınakçı ekolünden Kabalist bir hahamdı. Müslüman ve Türk gözüken Sabetayist Cemaat mensupları da tıpkı Tapınak Şövalyeleri gibi gizli Yahudilerdir.

Hristiyan Avrupa’yı İslam Âlemi aleyhine kışkırtarak Haçlı Seferlerini örgütleyen Tapınak Şövalyeleri, bu sayede Kudüs’e girmek, Hz. Musa ile birlikte göç eden Kabalacıların taşıdığı sırlara, gizli bilgilere, kutsal emanetlere ulaşmak istiyorlardı. Çünkü Hz. Musa ile birlikte göç eden İsrail Oğulları içerişinde bir hayli Kabalacı münafık vardı ve beraberlerinde Mısır’dan ezoterik bilgiler, sırlar götürmüşlerdi.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde Hz. Peygamber (SAS)’e bir ayette şöyle hitap eder: Eğer Yahudiler bu fenalıkları sana yapıyorlarsa, Musa’ya da yapmışlardı.

Yüce Allah böyle buyururken -hâşâ- ırkçı bir yaklaşımla Medine Yahudilerinin yaptıklarından 1000 yıl önce Mısır’daki Yahudileri sorumlu tutuyor değildir. Bunda kastedilen; Mısır’da İsrail Oğulları içindeki Şeytana tapan Kabalacılardır. Tevrat’ı tahrif edenler de bu Kabalacı hahamlardır.

Hz. Musa ile birlikte Mısır’dan göç eden İsrail Oğulları içerisindeki bu Kabalacı güruh her fırsatı itiraz, isyan için değerlendirip fitne fesat çıkardılar. Hayatı boyunca Hz. Musa ile birlikte oldukları gibi vefatı sonrasında gelen peygamberlere de aynı fenalıkları yaptılar.

Yahudiler içerisinde barınıp varlıklarını sürdüren Kabalacıların Hz. Muhammed (SAS)’e karşı da aynı fenalıkları yaptıkları görülmektedir. Bundan anlaşılıyor ki; her peygambere ve ashabına yönelik fesat çıkartan, münafıklık eden, insanları saptıran, İlahi kitapları tahrif eden örgütlü bir kesim var ki Şeytan onları yönetmektedir.

Erbakan küfür tek millettir hadisini açıklarken şöyle diyordu: Bu demektir ki, küfür başıboş değil, tek merkezden yönetilmektedir.

Osmanlı Devletinin yıkılmasından ve 13 asırlık İslam Hilafetinin kaldırılmasından sonra yeryüzündeki her türlü küfür, inkâr, sapkınlık ve zulmün Siyonizm tarafından yürütüldüğü bilinmektedir. Siyonizm’in hadislerde bildirilen büyük ve yaygın kötülükleri yapacak olan Deccal görevini yerine getirdiği açıktır. Keza bir hadiste Deccal Yahudi’dir buyrulmaktadır.

Yüce Allah tövbesini kabul ettiği Hz. Âdem’i yeryüzüne indirdiğinde; tövbe etmeyi reddeden İblis’inse onun zürriyeti ile kıyamete kadar mücadele etmek üzere mühlet talebinde bulunmasını kabul etmişti. O halde, yeryüzünde ilk peygamber Hz. Âdem’den itibaren yaşanagelen hak-batıl mücadelesinde bir tarafın başında peygamberler ve varisleri, diğer tarafın başında İblis ve ona tapanlar bulunmaktadır.

Yüce Allah peygamberlerine vahyederek kitaplar, şeriatlar göndermiş ve bunlar açıktan nakledilerek, tedris edilerek tebliğ edilmiştir. Yüce Allah Şeytan’a ve ona tapanlara da ilhamda bulunarak kötülüğü icra etmelerine imkân vermiştir. Lakin Şeytan ve ona tapan Kabalacılar Allah’tan gelen ilhamları yazı ve söz ile açıktan ifade edip tebliği edememişler; bire bir eğiterek mensuplarını yetiştirmişler, bilgileri birtakım sembollerle gelecek kuşaklara aktarmışlardır. Çünkü onları açıktan savunmak imkânsızdır.

İslam tevhit dinidir. İblis ve avenesinin yaptıkları -hâşâ- Yüce Allah’tan bağımsız değildir. Her türlü iş, faaliyet ve bilginin (iyi-kötü, doğru-yanlış) tek kaynağı Yüce Allah’tır. Yüce Allah’tan başka yaratıcı ve irade sahibi varlık yoktur. Hayrı da, şerri de irade buyurup hikmetle yaratan Yüce Allah’tır.

Nitekim Şems Sûresi 8. Ayette şöyle buyrulmaktadır: Sonra ona fücurunu ve takvayı ilham edene (andolsun).

Önceki ayetten anlaşıldığı üzere Yüce Allah Zat’ına yemin ederek (kişiye/nefse) fücurunu da,takvayı da kendisinin ilham buyurduğunu bildirmektedir. Şeytan kanalından gelen bilgilerin/işlerin de kaynağı ancak Yüce Allah’tır. Her insana vicdanı kanalıyla ile iyiyi, nefsi kanalıyla kötüyü ilham eden O’dur.

Erbakan konu ile alakalı şunu demişti: Yüce Allah’ın gücünü, kudretini, azabının şiddetini çok iyi bilen İblis’in buna rağmen neden, nasıl olur da isyan edebildiği ve tövbe etmediği izahı imkân dâhilinde olmayan bir İlahi sırdır!

İblis, sahip kılındığı bildirilen kabiliyetlerine bakıldığında olağanüstü bir varlık olduğu anlaşılmaktadır. İnsanın içinden geçeni bilen, her türlü düşüncesine müdahil olabilen, etkileyen, yönlendiren, saptıran bir varlık olarak İblis ve avenesi müthiş kabiliyetlerle donatılmıştır. Çünkü Yüce Allah’ın Mudil isminin bir tecellisi olan İblis kendisine tevdi edilmiş olan saptırıcı görevini başarıyla ifa etmektedir.

Bütün bunlar dikkate alındığında şeytana tapan Kabalacıların Yahudilik içinde faaliyet yapmalarında, Yahudiliğin 5 bin küsur yıllık tarihindeki tecrübe ve birikimin tamamen olumsuz/negatif olmasında, bir süreklilik içinde devam edip inkıtaa uğramamasında İlahi irade,büyük hikmetler olduğu yadsınamaz.

Bütün peygamberlerin en yakınında Yahudilerin bulunması, her türlü fitne fesadın onların eli altından çıkması, ilahi kitapları onların tahrif etmesi, hak dinlerden sapanların/kopanların onların gayretiyle ve marifetiyle zuhur etmesi öylesine ya da rastlantı olamaz. Peygamberler ve Kabalacılar İsrail Oğulları!

Erbakan şöyle derdi: Kur’an-ı Kerim’de doğrudan veya sebebi nüzul olarak Yahudiler hakkında indirilen 500’den fazla ayet vardır. Bu, Yahudilerin önemsenmesi için yeterli nedendir.

Bu ayetlerin tamamının olumsuzluk ifade etmesi, ayrıca önemsenmesi ve üzerinde durulması gerekli bir husustur. Yahudilerin yol açacakları kötülüklerden, komplolardan, hile ve entrikalardan korunmayı kişisel, toplumsal hayatlarında önemsemeyenler tarih boyunca daima felaketler yaşamışlardır.

Başka dinler, kavimler, toplumlar içerisinde kuşaklar boyu yaşayıp da asimile olmayan, Yahudilerden başka kimse olmamıştır. Her türlü rejimde devlet yönetimine sızmayı başarırlar. Her dine ve topluma mensup olanlar içerisinde kendilerine hizmet eden işbirlikçiler, yandaşlar oluşturmada olağanüstü bir yetenek göstermişlerdir.

İslam Dini içinde zuhur etmiş dalalet fırkalarının tamamı onların eseridir. Hristiyanlık’ta da birbirlerinin gözünü oyan ne kadar mezhep varsa hepsinin kurucuları yine Yahudilerdir. Günümüzde dini cemaat ve tarikatların hepsinde mensupları, temsilcileri vardır. Siyasi partilerde ve sivil toplum kuruluşlarında açıktan ya da gizlenmiş şekilde Yahudi unsurların bulunmaması adeta imkânsızdır.

Yahudilere yöneltilen her türden suçlama ve ithamı bertaraf edecek argüman sistemleştirilmiş olarak mevcuttur, sürekli güncellenmektedir. Her işlerini iyi eğitimli, konusunda uzman, örgütlü, organize ve irtibatlı unsurlar eliyle yaparlar. İhaneti asla cezasız bırakmazlar. Hangi sebepten ve nasıl bir cezaya çarptırıldığını ancak ilgilisi bilir.

Kendileri ve yandaş kıldıkları işbirlikçileri için mutlak bir işbirliği ve dayanışma, diğerleri içinse mutlak surette ihtilaf ve rekabet ortamı oluştururlar. Böylece kendileri ve işbirlikçileri dayanışma içinde güçlü konumda olurken diğerlerinin birbirleriyle rekabet ve düşmanlık içinde çöküşlerine yol açarlar.

Yahudiliği bir cümle ile anlatmak gerekse yeryüzünde kötülüğü örgütleyen güç ve irade denebilir. Kendilerine ait olana en güzel isimleri bulmada, başkalarına ise en aşağılayıcı tanımlar getirmede de üzerlerine yoktur. Kendilerine aykırı bir işi, gelişmeyi, hareketi, toplumu, topluluğu, kişiyi suçlamanın, imhası gereken bir zararlı şeklinde göstermenin her yolunu, yöntemini bilirler.

Yahudilik derken bir ırkı ya da bir dinin mensuplarını kast ediyor değiliz. Bir olumsuz tecrübe birikimi, negatif kültür, insanlık aleyhine kullanılan bilgi ve irade olgusu olarak telakki ediyoruz. Başka deyişle iyi ile kötü, hayır ile şer, hak ile batıl ikileminde daima ikincileri temsil eden zihniyeti kastediyoruz. Bu ilahi takdirin hikmetli tecellisi olarak olması gereken bir ikilem ve karşıtlıktır; tamamen yok edilemez.

Erbakan Millî Görüş davasını batıla karşı mücadele konsepti içinde Siyonizm ile mücadele gayesinin tahakkuku adına başlattı. Açıkça Millî Görüş’ün hakkı, Siyonizm’in batılı temsil ettiğini ilk günden beri ilan etti. Hatta öyle ileri gitti ki bir insan bilsin-bilmesin ya Millî Görüş askeri ya Yahudi askeridir, bunun ortası yoktur diyordu. Ve bu sözlerini çok sıkça tekrarlıyordu.

Erbakan’ın sözleri o zaman insanlara çok absürt gelirdi; oysa dedikleri gerçeğin ta kendisi idi. Çünkü Yahudi hakimiyeti her tarafı fiilen ve söylem olarak öylesine kaplamış etki altına almıştı ki Millî Görüş dışında ne varsa doğrudan veya dolaylı olarak ona aitti. Her taşın altında Yahudi arama tepkiselliğini Erbakan her taşın altında Yahudi olmaz lakin Yahudi hiçbir taşını altını boş bırakmaz sözleriyle cevaplardı. Yahudi kendisine fark ettirmeden de insanı kendine hizmet ettirir.

Her peygamberin yakın çevresini sarıp ablukaya alan Yahudi münafıklar daha ilk günlerde Erbakan’ı da kuşatma altına aldılar. Millî Görüş partilerinin hepsinde en kilit noktalarda kripto Yahudilerle onları temsil eden unsurlar daima yerlerini aldılar. Erbakan onları deşifre etmedi, aksine tepe tepe kullandı!

Yahudiler içine girdikleri topluma o kadar uyum sağlarlar ki herkes kendinden bilir, onlardan şüpheye asla düşmez. Herkes kendinden daha çok onları beğenir, gıpta eder, böyle olsam der. Bu yüzden de Erbakan onları bildiği halde asla haklarında olumsuz davranmaz, durumlarını kimseye bildirmezdi.

Nitekim Peygamber Efendimiz (SAS) de sahabeler içindeki münafık Yahudiler hakkında kimseye hiç bilgi vermedi. Yalnızca Hz. Huzeyfe’ye bildirdi. O da sır gibi saklayıp hiç açıklamadı. Çünkü onlardan kimse şüphe etmezdi, isimleri açıklansaydı mutlaka fitneye yol açardı.

Siyonizm’in kâmil manada karşıtı olan Millî Görüş’ün bütün kuruluşları bugün Yahudi’nin kontrolünde İsrail’e hizmet ediyorlar. Lakin Millî Görüş Türkiye’ye hâkim oldu. Bugün dünyadaki kutuplaşmada bir yanda Türkiye diğer yanda İsrail var. Diğerleri bu ikisinden birine hizmet ediyorlar; yine ortası yok!

Sayı: 918

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar El-Aziz Editör - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler