GEREKEN YAPILIYOR

Türkiye’nin gerektiğinde dünyadan ve üyesi bulunduğu NATO’dan bağımsız politikalar izlemesi öylesine değil, bir küresel güç olduğu realitesinden kaynaklanan bir durumdur.

Küresel güçler istiyor diye değil;

GEREKEN YAPILIYOR

Siyonist küresel güçlerin ve yerli uzantılarının Türkiye için ne isteyip ne istemedikleri belli, yeter ki siz onların kullandıkları astarlı sözcükleri ve aforizma dilini çözümleyip anlayasınız. Uzmanlık alanları ne olursa olsun ortak bir paydada buluşur, aynı dili kullanırlar. Gerekçeleri nedenleri ne olursa olsun en çok istedikleri Türkiye’nin batının ayrılmaz bir parçası olması, asla bağımsız bir ülke gibi hareket etmemesi, tarihi kırılmayı onarıp Selçuklu-Osmanlı mecrasına yönelmemesi...

Tek merkezden yönetilen, aynı şefin yönetimindeki orkestra gibi eşgüdüm içinde hareket eden, aynı senaryoları oynayıp aynı parçaları seslendiren bu fevkalade organize unsurlar Türkiye’nin son yıllardaki iç ve dış politikalarını ve terörle mücadelesini bir türlü hazmedip beğenemediler.

Çünkü Türkiye milli çıkarlarını, bölge ülkelerinin yararını gözeten olabildiğince bağımsız, özgün politikalar izliyor. Onların musallat ettiği, güdümlerindeki terör örgütleriyle mücadelesinde kendi stratejilerini uyguluyor. Onlarsa felaketine yönelik hazırladıkları komploları Türkiye’ye dostlukla, destek ve yardım adı altında kabul ettirip uygulatmak istiyorlar. Lakin maymunun gözü açıldı!

Türkiye’nin son günlerdeki terör saldırıları üzerine içeride ve dışarıda başlattığı operasyonlarda aldığı başarılı sonuçlar karşısında panikleyen gayri millî unsurların fanilaları gözükmeye, ihanet içinde oldukları daha bir netleşmeye başladı. Dikkatli bakan, gören gözler için verilen tepkilerde çok önemli, çok değerli ipuçları var.

IŞİD’e yönelik hava ve kara operasyonlarını gecikmiş bir karar diyerek hararetle destekledikleri görülen milletimizce yeterince malum olmayan çevrelerin PKK ve diğerlerine yapılanlardan çok rahatsızlık duymaları sadece kötü niyetlerini yansıtmıyor. Aynı zamanda Türkiye operasyonlara küresel güçlerle uzlaşma sağlasa da kendi inisiyatifi ile karar verip tek başına hareket ettiği için gösterilen tepkiler onların kaygılarını arttırırken milletimize güven kaynağı oluyor. İhanet içinde, küresel güçler hesabına hareket edenlerin çeşitli kılıklara bürünüp sureti haktan görünmelerine milletimizin aldanması artık çok kolay olmayacak.

Bugüne kadar küresel güçlerle yerli uzantılarının IŞİD’le savaşmak için Suriye’ye girmeye çağrı yapmalarına ve destek verdiği suçlamalarına rağmen harekete geçmediği halde Türkiye gerekli gördüğünde kendi belirlediği strateji, plan, program çerçevesinde operasyonlar başlatarak asla inisiyatifi elden bırakmadığını dosta düşmana göstermiştir. IŞİD’e onların istediği konjonktürde, istediği şekilde değil, Türkiye kendi uygun gördüğü şartlarda, belirlediği amaçlarla operasyonlar yapmaktadır.

Türkiye’nin bağımsız, özgün politikalar izleyip küresel güçlerle yerli uzantılarına rağmen dirayet gösterip yürütmesi milletimize, bölge ülkelerine ve toplumlarına güven vermektedir. Hain emelli yerli ve yabancı unsurların gösterdiği tepkilerse bu güveni pekiştirip perçinlemektedir.

Türkiye’nin gerektiğinde dünyadan ve üyesi bulunduğu NATO’dan bağımsız politikalar izlemesi öylesine değil, bir küresel güç olduğu realitesinden kaynaklanan bir durumdur. Yoksa müsaade etmeleri, tahammül göstermeleri düşünülemez. Küresel güçlere rağmen politikalar geliştirmeye ve operasyonlar yapmaya muktedir bir ülke resmen bağımsız, fiilen küresel bir güçtür.

Türkiye’yi yöneten üstün akıl küresel üst akıl karşısında her gelişme ve olayda üstünlüğünü net gösterebilmektedir.Türkiye’nin dünyada yeni küresel bir güç olarak yıldızı yükselirken, diğerleri güç ve zemin kaybetmeye devam etmektedirler.

Küresel güçlerin Türkiye uzantılarının pervasızlığı, şımarıklığı, küstahlığı yanıltmasın; onlardan çekinildiği için değil, yaşanan gelişmeler, olaylar karşısında milletimiz maskeleyerek gizledikleri hain yüzlerini keşfetsin diye özellikle bilinçli şekilde müsamaha gösterilmektedir.

Türkiye içinde yaşanan terör olaylarına engel olunup tümüyle yok edilmesi ve eylemlerine fırsat verilmemesi çok istense de kazın ayağı göründüğü gibi değildir. Bir ülkede güvenliğin, huzurun sağlanması tek başına yetmez, sürdürülebilir olması lazım. Bu ise güvenlik güçlerinin teyakkuz halinde ve yeterli motivasyona, tecrübeye, birikime, pratiğe sahip olmaları ile mümkündür. Olay yaşanmayan, eylem yapılmayan bir ülkede güvenlik güçlerinin bunlara nazari olarak sahip olup gerektiğinde uygulamaları mümkün değildir. Bu kabiliyetler pratikler yaşandıkça kazanılır.

Aynı şeklide toplumun da terörle, anarşi ile tanış olup bağışıklık kazanması, paniklememesi de gerekir. Ayrıca şer güçlerin hangi kılığa girerlerse girsinler teşhis edilip tanınmaları için topluma yeterli tecrübenin yaşatılmasında yarar vardır. Birtakım algı operasyonlarıyla insanları sağlıksız düşüncelere ve kitlesel tepkilere yöneltmek isteyen karanlık odaklara karşı toplumsal bağışıklık en iyi koruma sağlar.

Karanlık odakların organize ettiği Gezi Parkı olaylarının Türkiye’de umdukları sonucu vermeyip başarısız kalması yalnızca emniyet güçlerinin olaylar, eylemler karşısındaki tecrübe ve birikimi, etkin müdahalesi sonucu değil aynı zamanda toplumsal bağışıklık sayesinde sağlandı. Nitekim Arap Baharı yaşanan ülkelerde, Ukrayna’da hatta Brezilya’da benzeri eylemler telafisi imkânsız sonuçlar doğurdu. Türkiye’nin üstün siyasi akla sahip millî yönetimi milletimizin en büyük şansı, en sağlam teminatıdır. Gayri milli güdümlü bir yönetim ne ülkenin ne milletin çıkarını gözetebilir ve ne de zararına olan politikaların dayatılması durumunda itiraz edip hayır diyebilir.

Türkiye’nin Suriye’de IŞİD’e, Irak’ta PKK’ya yönelik hava bombardımanı içeride operasyonlarla eş zamanlı, kapsamlı bir güvenlik harekâtı başlatması aynı zamanda önemli mesajlar yüklüdür.

Önce bir kere, seçimde tek başına iktidarını yitirmiş, müstafi bir hükümetin, koalisyon kurmakla görevlendirilmiş başbakanı cüretkâr sayılabilecek bu icraatlara imza atabiliyorsa Türkiye’nin ne tür bir kararlılığa, özgüvene sahip olduğu erbabınca görülüp anlaşılmaktadır.

Küresel güç merkezleriyle yerli uzantılarının AKP iktidarına son verilmesi ortak paydasında çok sert bir muhalefet yaparak aldıkları %60 oya sahip partileri bir araya getirerek AKP’siz hükümet kuramamaları zaten etkin bir derin güçten yoksun olduklarını gözler önüne serdi.

Eğer Eski Türkiye vesayet rejimi ve Ergenekon derin devleti gücünü, etkinliğini korusaydı % 60 oy alan parti liderlerinin kulağından tutup bir araya getirir, çoktan koalisyon hükümetini kurardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Yeni CHP’nin kurucu lideri, eski genel başkanı Deniz Baykal’ı çağırıp ne yapması gerektiğini kendisine daha ilk günde uzun uzun anlattı. Aynı zamanda taktik hamle olarak Deniz Baykal’ın Meclis Başkanı seçilmesine kesin gözle bakılmasının sağlanması süreç için manipülatif etki yaptı.

Çünkü erbabınca malum çevrelerin Meclis Başkanlığı için asla razı olamayacağı Deniz Baykal, ölüm gösterilerek sıtmaya razı etme yöntemiyle AKP’li İsmet Yılmaz’ın pürüzsüzce seçilmesini sağladı.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı AKP’li olsa bile bir koalisyon hükümeti kurulmasını ve asla seçime gidilmemesini isteyen malum çevreler 7 Haziran sonrası oluşan yeni konjonktür kendilerine felaket getirir diye belli ki çok korkuyorlar. Ne kendilerinin ve ne de seçim arabasına koştukları troyka atlısının bir erken seçimde millete söyleyebilecekleri bir sözleri var. Daha etkili bir söylemle söyleyecek yeni sözleri olacak tek partinin AKP olacağı gün gibi ortada.

Koalisyon görüşmelerinde tiyatro oynanıyor erken seçim kaçınılmaz diyen Deniz Baykal rolünü en iyi oynayan aktör ödülünü hak ediyor. Deniz Baykal konumundaki bir siyasetçi ülkesi, milleti, devleti dışında neyi düşünebilir? Ona daha cazip gelecek bir ödül ne olabilir?

Tabii, Deniz Baykal konumunda olan başkaları da var. Devlet Bahçeli’nin de ülkesine, milletine, devletine tercih edebileceği bir ödül olabilir mi? Zaten malum çevrelerin oyununu, bu iki siyaset duayeni bozdu. Hükümetin IŞİD ve PKK’ya yönelik operasyonlarına siyasi ve toplumsal destek, moral, motivasyon sağlamada da Devlet Bahçeli’nin önemli katkıları olmaktadır.

Bu nedenle, Türkiye’nin son operasyonlarla iç ve dış güç odaklarına verdiği mesaj şu olmalıdır: Hala etkin propaganda gücüne ve kamuoyu oluşturma kabiliyetine sahip olduğunuzdan, algı operasyonlarıyla seçim sonuçlarını etkileyebilmek size başarı getirmez. Konjonktür, strateji belirleme kabiliyeti olmayan ülke yönetiminde istikrar sağlayamaz. Halkın oyunu, tercihini, teveccühünü hala etkileyebilseniz de ülke yönetimi bizim kontrolümüzdedir.

Bugüne kadar dış mihraklarla yerli uzantıları vahşi terör örgütü diye dünyaya lanse edilen IŞİD Türkiye’den destek alıyor, himaye görüyor diye etkili bir algı oluşturuyorlardı. IŞİD’in vahşetine, Türkiye’nin destek verdiği iddiası bağlamında vurgu yapıyorlardı. Gerçekte bütün terör örgütleri vahşidir. İslami kimliği yüzünden IŞİD’i daha vahşi göstermek için yaptığı-yapmadığı eylemlerle suçlayarak-desteklediği gerekçesiyle- Türkiye’ye faturasını kesmeye çalışıyorlardı.

Türkiye nihayet kendisi için uygun bir konjonktürde PKK ile birlikte IŞİD’e de karşı operasyonlar başlatarak dünyayı şaşırttı. Aslında küresel güçlerin derdi, sorunu IŞİD değil Türkiye’dir. IŞİD’in hedef yapılması Türkiye’ye yararlı bir siyasi strateji uyguladığı düşüncesinden kaynaklanıyordu ki, himaye etmekle suçlanması da bu yüzdendi. Yoksa bölgede cirit atan onca istihbarat örgütü Türkiye’nin IŞİD’e herhangi bir şekilde yardım, destek sağladığına ilişkin tek bir kanıt bulabilmiş değildi.

Türkiye’nin 1 Mart Tezkeresi sonrası süreçte ABD ve müttefiklerinin Irak’tan çekilmek zorunda kalması üzerine doğan boşlukta bölge lideri küresel bir güç olarak yükselişe geçmesi batılıların bir türlü hazmedemediği bir durumdur. Kimilerinin Yeni Osmanlıcılık, kimilerinin eksen kayması diye nitelediği bu süreç içeride ve dışarıda büyük eleştiriler, tepkiler almaktadır.

Bu yüzden sadece IŞİD konusunda değil Türkiye’nin bölgeye yönelik her türlü siyasi, ekonomik ve diplomatik faaliyetinden rahatsızlık duyulmakta, engellemeye dönük elden gelen her tedbire başvurulmaktadır. Öyle ki Türkiye’nin komşu ülkelerle sıfır sorun politikasını başarısız kılma amaçlı başlatılan Arap Baharı sürecinde hepsiyle kanlı-bıçaklı duruma getirilmeye çalışıldı.

Bugün hiç kimse IŞİD’in ABD ve müttefiklerinin Irak’ı işgal etmesi sonucu istikrarsızlaşan bölge şartlarında ortaya çıktığından söz etmemekte, içeride-dışarıda herkes Türkiye’nin himayesinde gelişip palazlandığı algısı oluşturma gayretkeşliği ile hareket etmektedir. Türkiye’den bir türlü sorulamayan 1 Mart Tezkeresinin hesabı IŞİD üzerinden görülmek istenmektedir.

Türkiye’nin ciddi şekilde üzerine gitmesi karşısında, bugün PKK teröristlerini sahiplenenlerin bu defa IŞİD’i kollamaya başlamaları bizim için sürpriz olmaz. Eğer IŞİD’i sahiplenmek için hazırlık yapmıyorlarsa bu, Türkiye’nin IŞİD’e yönelik başlattığı operasyonların ciddiyetine inanmadıkları içindir. Türkiye’nin IŞİD’ten gerçekten rahatsız olduğundan ve bertaraf etmek istediğinden emin olsalar hemen kol kanat germeye, el altından destek vermeye başlayacaklardır.

Ya da IŞİD’in yönetimine nüfuz edip PKK gibi Türkiye’ye saldırtabilseler asla bertaraf edilmesin diye her yola başvuracaklardır. İsrail ve Haçlı Batı zihniyetinin hiç istemediği, en çok korktuğu, her türlü riskin önünde tuttuğu, karabasan telakki ettiği fobisi; Türkiye’nin Selçuklu-Osmanlının devamı küresel bir güç olarak dünya sahnesine çıkmasıdır.

Küresel güçler ve yerli Eski Türkiye sevdalıları Yeni Türkiye karşısında ittifak etseler de başarılı değiller. Türkiye eskisi gibi İsrail’le “metres hayatı yaşamaya” razı edilmedikçe de rahatları yok.

Sayı:872

28 Tem 2015 - 22:53 - Manşet



göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

01

Yusuf - Deniz Baykal için gizlenmiş vatansever diyorsunuz. Peki seçim öncesi Devlet Bahçeli'nin çok baskıcı, tehditkar söylemleri için ne diyorsunuz ? Seçim öncesi niye AKP'nin önüne engel oldu ? Yada seçim öncesi ve seçim sonrası bu olanları Derin Devlet'in tiyatrosu olarak mı değerlendiriyorsunuz ?

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 28 Temmuz 22:53


Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler