KAFASI KARIŞIK ABD!

Türkiye karşıtı küresel güçler ve yerli uzantıları ABD yönetiminin kararsız, ne yapacağını bilemeyen çelişkili tutumundan şaşkına dönmüş durumdalar.

Ne yaptığını, ne istediğini bilen Türkiye ve

KAFASI KARIŞIK ABD!

Demokratik hak ve özgürlükleri, insani değerleri ve kalıcı bir bölge barışını esas alan Türkiye’yi izlediği tutarlı, istikrarlı Suriye politikası ve bölgeye dönük stratejisi nedeniyle hedefine alanlara en büyük darbeyi sıkça zikzaklar, “U” dönüşleri çizen, ne yaptığını ne istediğini bilmeyen kafası karışık ABD yönetimi vuruyor. Türkiye karşıtı küresel güçler ve yerli uzantıları ABD yönetiminin kararsız, ne yapacağını bilemeyen çelişkili tutumundan şaşkına dönmüş durumdalar.

ABD basınında yer alan Başkan Obama Suriye konusunda Türkiye çizgisine geldi, haberlerinin ardından Beyaz Saray’dan yalanlama gelmişti. Avustralya’da katıldığı G-20 Zirvesinde, Obama ile görüşen Başbakan Davutoğlu ABD’nin Suriye konusunda Türkiye gibi düşündüğünü, IŞİD’le mücadelenin Beşşar Esat da kapsama alınmadan başarılı olamayacağına inandığını söyledi.

Başbakan Davutoğlu’nun sözlerini ne doğrulayan ne de yalanlayan Obama yaptığı açıklamada Beşşar Esat’a yönelik bir planlarının olmadığını söyledi. Obama’nın sözlerine ihtiyatlı yaklaşan, Davutoğlu’nun görüşmedeki duruma aykırı açıklama yapmasına ihtimal vermeyen medya olayı muğlak ifadelerle geçiştirdi.

ABD Başkanı ve Beyaz Saray yetkilileri bu tür çelişkili ikircikli açıklamalarda bulunabilmekteler. Bir süre önce de Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan özür dilediğine dair açıklamasını inkâr edip ben ondan asla özür dilemedim demişti. Oysa Beyaz Saray özür dilediğini daha önce doğrulamıştı. ABD’li yetkilileri çelişkili açıklamalar yapma zorunda bırakan, belirlenen stratejilerin yanlış olması ve dayatmalarla sürdürülememesidir.

ABD’nin ta başından beri Arap Baharı ve Suriye özelinde izlediği çelişkili, tutarsız politikalardan bölge ülkeleri, toplumları büyük zararlar gördü, görüyor. Önce mevcut yönetimleri yıkıp bölgeye istikrarsızlık getiren halk ayaklanmalarını destekleyen ardından istemediği yönetimler iş başına gelince eski statükoyu yeniden inşaya çalışan ABD ve müttefikleri giderek güçlerini, itibarlarını, güvenilirliklerini, etkinliklerini yitirirken yol açtıkları boşluğu radikal unsurlar doldurmaktadır.

Batı işbirlikçisi gayri İslami laik radikal unsurlara meşruiyet kazandırılırken Müslüman radikalleri teröristlikle suçlayarak hedef haline getiren ikircikli yaklaşım, çifte standartlı tutum çözüm değil, tam aksine sorunu büyütüp çözümsüzlük getirmektedir. Bu yüzden bölge politikalarını revizyon yaparak değiştirmek kaçınılmaz hale gelmektedir.

Lakin ABD ve müttefikleri kendi yaptıklarının sonucu bölgeye kan, gözyaşı, çözümsüz sorunlar getirildiğinden değil; bölgede oluşan istikrarsız ortamdan, Türkiye umut haline gelip bölge lideri küresel bir güç olarak çıktığı için rahatsızlar. Sıkça politika değişikliğine gitmeleri bu yüzden!

IŞİD’ten duydukları rahatsızlığın, ona karşı PKK’yı destekleyip meşrulaştırmalarının asıl nedeni bölgede yaşanan gelişmelerin Türkiye yararına sonuçlar doğurmasıdır. Yoksa ne bölge halkları ne yaşadıkları dramlar, trajediler onları ilgilendirir. Sanıldığı gibi asıl mesele petrol da değildir.

Bütün mesele Türkiye’nin önlenemeyen yükselişi, bölge ülkelerinin, toplumlarının umudu haline gelip güven ve istikrarın dayanağı lider ülke konumuna gelmesidir. Türkiye komşularıyla barışçı ve hakkaniyetli diyalog, işbirliği, dayanışma içerisinde hareket edip ilerleme kaydettikçe batılılar mani olmak için bölgede fitne, fesat, kargaşa çıkarmada her yola, yönteme başvuruyorlar.

ABD ve müttefiklerinin Irak’tan, Afganistan’dan çekilmeye başlamalarıyla ortaya çıkan boşlukta hâkimiyet kurma yarışına giren etnik, dini, mezhebi gruplar Arap Baharının başlamasıyla bütün bölge ülkelerine yayıldı.

Lakin asıl hedefte bulunan Türkiye’ye -yapılan bütün girişimler sonuçsuz bırakıldığından- hiçbir şekilde sirayet ettirilemedi. Bölgesindeki ülkeler istikrarsızlaştırılarak parçalanırken, bölünürken Türkiye’nin siyasi istikrar içinde kalkınıp güçlenmeye devam etmesi yaşananlardan yararlanma imkânı doğurdu. Türkiye’nin önlenemeyen yükselişi batılıları derin endişelere sevk ediyor.

ABD ve müttefikleri işgal ettiler, yaktılar, yıktılar, öldürdüler, bölge halklarını, toplumlarını zulüm yaparak, vahşet sergileyerek kendilerine düşman hale getirdiler. Sonunda Türkiye’nin himayesi için uygun şartlar oluştuğunda bölgeden çekilmek zorunda kaldılar. Yapıp ettiklerinden sonuçta Türkiye’nin zarar görmeyip aksine yararlanacak konuma gelmesi kanlarına dokunuyor.

Türkiye’nin yürüttüğü komşularla sıfır sorun politikasını tersyüz ederek herkesle kanlı bıçaklı yapmak amacıyla başlattıkları Arap Baharı kadim işbirlikçi yönetimlerin devrilmesine ve Türkiye ile uyumlu yönetimlerin işbaşına gelmesine yol açınca bu kez rotayı tersine çevirip eski statüko yanlısı politikalara dönmeye başladılar. Devrilen dikta yönetimlerini yeniden kurmaya çalışırken Suriye’deki gibi henüz devrilmemiş olanları ayakta tutmak için destek oldular.

ABD ve müttefikleri bölgede bir ileri bir geri, çelişkili, kararsız, istikrarsız politikalarla bocalarken Türkiye baştan itibaren doğru bildiği politikaları sürdürmeye, arkasında durmaya ve savunmaya devam etti, ediyor.

Buna rağmen küresel medya ve yerli uzantıları sirk aynaları gibi birtakım illüzyonlarla Türkiye’yi zikzaklar çizen, “U” dönüşleri yapan politikalar izlemekle suçlayarak gerçekte bunu yapan ABD ve müttefiklerinin ise her türlü ayıplarını, yanlışlarını, defolarını, başarısızlıklarını tam tersine bir parlak tablo gibi yansıtıp sundular, sunmaya da devam ediyorlar.

Lakin algı operasyonlarıyla, yalanlarla, çarpıtmalarla gerçeklerin üstü sürgit örtülemez; belki bir süre gözlerden kaçırılabilir o kadar. Gerçekleri algılarla temelli ikame etmek de mümkün değil.

Türkiye’nin bölge ülkelerine ve toplumlarına yönelik açık, şeffaf fakat basiretli politikaları, doğru öngörüleri, gerçekçi stratejileri karşısında medya illüzyonlarıyla, algı operasyonlarıyla sürgit bir üstünlük sağlama, reel sonuç alma, başarı elde etme düşüncesi gerçekçi değildir. Bugüne dek, elde edilmiş hiçbir başarı ve olumlu sonuç da söz konusu değildir.

İşgal edilen, yönetimleri devrilen, varlıkları tahrip edilen Müslüman ülke halkları büyük can, mal kaybına uğratılarak dayanılmaz acılar, elemler, sıkıntılar yaşatıldı ise; ABD ve müttefikleri tümü ile geleceklerini ve üstünlüklerini kaybetmişlerdir.

Türkiye bölge lideri küresel bir güç olarak ayakta kalıp gelişmesini sürdürdükçe bölge ülkelerini çok kısa süre içerisinde ayağa kaldırabilir, kalkındırabilir, refah, özgürlük ve adalet sağlayabilir.

Osmanlı Devletinin mağlup edilerek yıkıldığı Birinci Dünya Savaşının 100. yılında Türkiye onun mirası üzerinde Hıristiyan Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi İslam Birliği kurarak Adil Düzene dayalı Yeni Bir Dünya kurulmasına öncülük edecek trendi yakalamış bulunuyor. Batılıların telaşı ve korkusu asıl bu yüzdendir.

Beşşar Esat ülkesinin şehirlerini bombalayıp taş taş üzerinde bırakmazken; katliamlar yaparak, kimyasal silahlar kullanarak, yüz binlerce insanı öldürürken; evini, yurdunu terk eden milyonlar, başka ülkelere sığınırken timsah gözyaşları dökenler IŞİD karşısında dünyayı ayağa kaldırarak ardından havadan bombardıman başlattılar. Şimdi de gözleri pek kesmese de karadan savaşa başlamanın hesaplarını yapıyorlar. Bunu da Türkiye’ye yaptırmanın yollarını arıyorlar.

IŞİD Irak’ın büyük bir bölümünü işgal ederken, Suriye’nin birçok bölgesinde hâkimiyet kurarken harekete geçmeyenler, Kobani’yi kuşatmaya başladığında seyirci kalamadılar müdahale ettiler; neden?

Çünkü Kobani Türkiye için stratejik önemdeydi. PKK/PYD terör örgütü Kobani’de kanton olarak bağımsız bir yönetim kurmuş, Suruç’u atlama taşı gibi kullanarak Türkiye’de eylem yapmak için üs olarak kullanacak imkânlara kavuşmuştu.

IŞİD Kobani’yi kuşatınca Türkiye büyük bir basiret göstererek sivil halkı boşaltarak kısa sürede 200 bin insanı içeri alıp yerleştirdi. Böylece PKK/PYD militanları ile IŞİD karşı karşıya bırakıldı.

PKK/PYD silahlı unsurlarının IŞİD kuşatmasında erimesine tahammül edemeyen ABD ve batılı müttefikleri daha faza dayanamayarak harekete geçtiler. IŞİD hedeflerini havadan bombalayan ABD ve müttefikleri Türkiye’ninse karadan müdahale etmesi için yerli uzantılarıyla birlikte baskı yapmaya başladılar. Olmayınca da 6-7-8 Ekim Ayaklanmasını başlattılar.

Bütün bunlardan umdukları sonucu alamayan işgalci küresel güçler ve yerli işbirlikçileri Türkiye için yeni komplolar, senaryolar, algı operasyonları hazırlama azminden hiçbir şey yitirmemişler gibi duruyorlar. Ne edip edip Türkiye’nin önlenemez yükselişini bir şekilde durdurmak istiyorlar.

Bugüne kadar Türkiye’ye içeriden ve dışarıdan yöneltilen bütün komploları, yıkım senaryolarını bertaraf edip sonuçsuz bırakan üstün siyasi akıl bölücü terör örgütü PKK karşısında yürütmeye devam ettiği çözüm sürecini de her şeye rağmen başarıyla sonuçlandıracaktır. Kuzey Irak Kürt Yönetimi Türkiye ile işbirliği içerisine girdiği için bugüne kadar yapılan tüm hesaplar altüst oldu.

Silahlı PKK/PYD unsurları iki aydır sürmekte olan Kobani direnişinde erimeye devam ediyor ve kuşatmanın ne zaman, nasıl sonlanacağı bilinmiyor. Barzani yönetiminin gönderdiği Peşmerge güçleri Kobani’de pek hoşnutlukla karşılanmadılar. Çünkü silahlı PKK/PYD militanları tükenirse ya da zayıflarsa Peşmergeler duruma vaziyet edecek, Kobani Barzani yönetimine geçecektir.

Zaten IŞİD daha önce Irak’ta da ele geçirdiği bazı yerleri Barzani yönetimine terk edip çekilmiş, bir daha da oralara saldırmamıştı. Aynı şeyi Kobani’de de yapabilir!

İsrail, ABD ve müttefikleri bağımsız bir Kürt devleti kursun, Güneydoğu’yu da koparıp Türkiye’yi bölsün diye Barzani’ye Kuzey Irakta Bölgesel Kürt Yönetimini kurdurdular. Lakin Mesut Barzani Güneydoğu Bölgesinin kopartılamayacağını, Türkiye’nin bölünemeyeceğini aksine güçlenmeye devam ettiğini uzun yıllar gözlemeyerek çok iyi görüp anladı.

Daha 1 Mart Tezkeresinin hesabını Türkiye’den sormaya güç yetiremeyen ABD ve müttefikleri, 30 yıldır destekledikleri PKK terörü ile de bir sonuç alamamışken nasıl olacak da bağımsız Kürt devleti kurmasına ve yaşatmasına yardımcı olacaklar diyerek çürük tahtaya basmak istemedi.

Ayrıca ABD ve müttefiklerinin Irak’ı işgalinde işbirlikçi konumunda olduğu için Arapların öfkesini üzerine çeken Barzani Yönetimi Merkezi yönetimin dayatmalarına, baskılarına karşı Türkiye’ye rağmen ayakta kalıp varlığını sürdüremeyeceğini de çıplak gözlerle gördü, anladı.

İsrail, ABD ve müttefiklerinin vereceği güvencelere bel bağlayarak Türkiye ile ilişkileri kesmenin riskini göze alamayan Barzani Yönetimi tüm tarafları idare ederek zaman kazanmaya çalıştı.

Türkiye’nin giderek güçlendiğini, ABD ve müttefiklerinin işgali sürdüremeyip bölgeden çekilmek zorunda kalmalarından sonra yaşanan gelişmelere müdahale kabiliyetlerinin azaldığını, Kürtleri bağımsız bir devlette bir araya getirip yönetmenin kolay ve gerçekçi olmadığını iyice kavradı.

Bu somut gerçekler karşısında en yakın tehlikenin, menfaatin, en etkili faktörün Türkiye olduğu açıkça ortaya çıktığı için yönünü bu tarafa çeviren Mesut Barzani diğer dostlarına karşı ufaktan ufağa mesafeli olmanın kaçınılmaz ve dayanılmaz riskini göze almış gözükmektedir.

Henüz Türkiye politikalarına destek olmaktan bir zarar görmeyen Kuzey Irak Kürt Yönetimi son olarak bu sayede merkezi yönetim ile yeniden uzlaşma imkânı buldu. Irak merkezi yönetiminin, Türkiye’ye yapılan üst düzey ziyaretin hemen ardından bölgesel Kürt yönetimi ile uzlaştıklarına dair açıklaması, Başbakan Davutoğlu’nun da Bağdat ve Erbil’i ziyaret edeceğini açıklaması, bir yakın işbirliğinin göstergeleri olarak şu netameli süreçte fevkalade önem taşımaktadır.

Barzani Yönetimi çözüm sürecine de samimi desteğini esirgemeyerek Türkiye’ye güven vermiş ve bunun karşılığını almıştır. İsrail, ABD ve müttefiklerinin Türkiye’nin bileğini bükemediğini çok defa test ederek öğrenmiş olan Mesut Barzani giderek komşuluk ilişkilerini güçlendirmekten de artık çekinmemektedir.

Türkiye’nin kendi Kürtlerine yapmayacağı bir haksızlığı, zulmü kendisine de yapmayacağından emin olan Mesut Barzani’nin tek korkusu İsrail, ABD ve diğer batılı dostlarıdır. Türkiye’nin gücü artsın, bölgede bağımsız politikalar izleyebilme kabiliyetine sahip olsun diye gönülden istemesi güvenliğinin ve bekasının kaçınılmaz gereği olan Barzani Yönetimi çok bilinçli hareket ediyor.

Türkiye ise Barzani Yönetimini destek yaparak Irak merkezi yönetimi ile ilişkilerini yoluna koyup bölgedeki yumuşak gücünü korumaya, geliştirmeye ve sürdürmeye çalışırken çözüm sürecinde de partner olarak sağladığı katkılardan büyük yarar görmektedir.

Suriye Kürtlerinin de PKK/PYD hegemonyasından kurtulup Barzani Yönetimine bağlanmasının Türkiye için çok yararlı olacağı açıktır. Suriye Kürtlerinin PKK/PYD unsurlarınca terörize edilme tehlikesine karşı Barzani Yönetiminin katkıları ile Türkiye’ye entegre edilmesi en iyi çözümdür.

Görülüyor ki, ABD ve müttefiklerinin Irak, Suriye politikaları kendi aleyhlerine sonuçlar verirken, Türkiye’nin lehine gelişmelere yol açmaktadır. Bunu elbette ki isteyerek yapıyor olamazlar. Her ne kadar illüzyonistler birtakım algı operasyonlarıyla AKP iktidarını İsrail ve ABD hileli yollardan destekliyor izlenimi vermeye çalışsalar ve safdilleri inandırsalar da bu gerçeklik değişmiyor.

Türkiye’nin Suriye politikasını ısrarla yerden yere vuranlar gerçekten toplumda geniş bir kanaat oluşturup pek çok kesimleri inandırmayı başarmışlardır. Devam etmekte olan süreçte henüz bir somut menfaat sağlanamamış olması ve geniş toplum kesimlerine yansıyan birtakım sıkıntılara projeksiyon tutularak abartılması bu yaygın olumsuz kanaatin oluşmasını kolaylaştırmaktadır.

Ancak bölge ülkelerinde yaşanan işgallerin, devrilen yönetimlerin, iç savaşların bütün çabalara, içeriden yapılan desteklere, ihanetlere rağmen Türkiye’yi içine çekmemiş olması olağanüstü bir başarıdır. Bu başarı sürdürülürse ABD ve müttefikleri bölgedeki etkinliklerini, nüfuzlarını bütünü ile yitirip Türkiye’ye terk etmek zorunda kalacaklardır. Ne yazık ki toplum bu gerçekliği görecek, idrak edecek durumda değildir. Bunun için ülkesini seven herkese büyük görev düşmektedir.

Türkiye’nin Suriye politikasının başarısızlığını sürekli gündemde tutanlar ABD ve müttefiklerinin neyi başardıklarına dair hiçbir şey söyleyememektedirler. Neleri kaybettiklerini söz konusu dahi etmemektedirler. Bu kasıtlı tutum ve yaklaşımın, ihanetin milletimize gösterilmesi lazımdır.

Oysa ABD ve müttefikleri Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da ve diğer bölge ülkelerinde yürüttükleri tüm politikalar fiyasko ile sonuçlandı, çok büyük askeri, siyasi, ekonomik kayıplar verip ağır bedeller ödediler. Bundan henüz kurtulmuş da değiller.

Bölge ülkelerinin hiçbirinde başarılı yürüttükleri, istikrarlı şekilde sürdürdükleri bir politikaları hiç olmadı. Hiçbirinde umduklarını bulamadılar, hepsinde hüsrana uğradılar, hiç kazanamadılar ve sürekli kaybettiler, kaybetmeye devam ediyorlar.

Buna karşın Türkiye’nin ne askeri, ne siyasi, ne ekonomik bir kaybı olmadı. Güç, itibar, kazandı ve hiçbir zaman geri adım atmadı, geri dönüş yapmadı. Başta belirlediği politikaları sürdürdü.

Hep geri adım atan, “U” dönüşleri yapan, tornistan eden, kırmızıçizgilerini çiğneyen, ilkesizliği ilke edinen, vaatlerini yerine getirmeyen, zikzaklar çizen, yalpalayan, güvenilmezliklerini tescilleyen ABD ve müttefikleri olmuştur. Bütün bunlara rağmen hiçbir şey elde edemeyerek saygınlıklarını yitirmişlerdir. Ne yazık ki Türkiye ve dünya kamuoyundan bu gerçekler saklanıyor.

Algı operasyonları ve medya illüzyonlarıyla sanal bir üstünlük, sahte bir galibiyet, aslı astarı hiç olmayan bir başarı, ikircikli bir haklılık dayatmaya çalışan ABD ve müttefiklerinin özgüvenlerine olan inançsızlığını işbirlikçileri de hissetmektedir. Bu yüzden bölge ülkelerindeki işbirlikçi kesim ve yönetimler ABD ve müttefiklerinin kendilerine yar olmayacağını, varlıklarını sürdürmelerinde garanti veremeyeceklerini görmektedirler.

Bunların başında PKK gelmektedir. PKK önde gelenleri ABD ve müttefiklerini kendilerine hiçbir gelecek sağlayamayacak acizlikte görmektedirler. Bu yüzden onlar da umutlarını çözüm süreci ile ilgili çalışmalara bağlamış durumdadırlar.

Türkiye’nin henüz aşamadığı tek engel sağlıklı kamuoyu oluşmasına imkân bırakmayan medya öncülüğünde oluşturulan algı operasyonlarıdır. Türkiye’de, bölgede yaşanan olay ve gelişmeler birtakım illüzyonlarla çarpıtılarak gerçekler başka türlü gösterilmektedir.

ABD ve müttefiklerine hizmet edecek şekilde tüm olup bitenleri gerçeğinden farklı algılatmanın, algı yönetimi ile çeşitli toplum kesimlerini yönlendirmenin, provokasyonlara alet etmenin her yol ve yöntemini bilen toplum mühendisleri Türkiye’nin parlak başarılarını gölgeleyebilmektedirler.

Ne var ki ne yapılırsa yapılsın sonuçta doğru stratejiler belirleyen, basiretli politikalar izleyen ve isabetli kararlar alıp uygulayan Türkiye kârlı çıkmaktadır; bunun en bariz örneği son 6-7-8 Ekim kalkışma eylemlerinde görüldü.

Çağrıyı yapan HDP bölge halkının öfkesini, nefretini üzerine çekerek taban desteğinden büyük ölçüde yoksun kaldı. İmralı ile Kandil arasında sıkışıp kalan HDP, içine girdiği çıkmazdan nasıl çıkacağını bilemezken; devlet daha güçlü ve kararlı şekilde çözüm sürecinde inisiyatifi almakta ve planını yürütmektedir.

İçte ve dışta bütün şer güçler Türkiye’yi yöneten millî derin devletin üstün siyasi aklı karşısında aciz ve çaresiz kalmaktadırlar. Ne yazık ki milletimiz bu gerçeklerden habersiz olduğu için keyif alacak yerde üzülüp tasalanmaktadır. Neyse ki her halükârda gelişmeler Türkiye lehine olduğu, sonuçta kazandığı için nihayetinde milletimiz gülecektir. Ve son gülen iyi güler.

Sayı: 836

20 Kas 2014 - 00:59 - Manşet



göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler