KAPTAN TÜRKİYE

Kimsenin artık yadsıyamadığı, kurulu dünya düzeninin yıkılmakta olduğu ve yeni bir dünya kurulmakta olduğu gerçekliği Türkiye sayesinde, liderliğinde yaşanmaktadır.

Yeni Bir Dünya kuruluyor…

KAPTAN TÜRKİYE

Son çeyrek yüzyıl içinde SSCB dağıldı, tek süper güç yapılan ABD liderliğinde ilan edilmiş olan Yeni Dünya Düzeni oluşamadan çöktü, Birleşmiş Milletler Teşkilatı fiilen işlevsiz halde ve Avrupa Birliği dağılma sürecine girmiş bulunuyor. Siyonizm’in 20. Asrın ilk yarısında, iki dünya savaşı çıkartarak bitiminde 1945 yılında Yalta Konferansı ile kurduğu iki kutuplu, iki bloklu dünya düzeni yıkıldı, artık yok.

Bu süreç içerisinde, İngilizlerin Osmanlı Başkenti İstanbul’u işgal altında tutarak Ankara’da kurdukları müstemleke tipi 1923 hile rejimi ve köle düzeni statükosu da çökertilerek Yeni Türkiye bölge lideri küresel güç konumuna getirildi. Önlenemeyen yükselişi devam ediyor.

Zuhur eden Arap Baharında da İngilizlerin I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı coğrafyasını işgal edip sınırlarını cetvelle çizdikleri devletlerin işbirlikçi dikta yönetimleri artarda devrildi. Bölgede devam eden istikrarsızlığın nüfuz alanını arttırdığı Türkiye, bölge toplumlarının ve ülkelerinin umudu haline geldi. Küresel güç bunu önlemeye çalışıyor, lakin başaramıyor.

ABD ve müttefiklerinin işgal ettikleri Irak’tan çekilirken bir Şii kuşak oluşturup bölgenin İran nüfuzuna girmesini sağlayarak Türkiye’nin önünü kesme planı da Rusya’nın devreye girişi ile sonuçsuz kalmış durumdadır.

Batılı ülkelerin kışkırtmasıyla Güney Osetya’yı ilhak eden Gürcistan’ı Rusya işgal ettiğinde arabuluculuk eden Türkiye NATO’nun müdahalesini engelledi. Benzeri durum Ukrayna’nın yine Batılıların manipülasyonları ile yaşadığı halk ayaklanmaları ve yönetim değişikliğinde, Rusya’nın müdahale edip Kırım’ı ilhakında da görüldü. Türkiye yine Rusya’yı kolladı.

ABD ve NATO’daki müttefiklerinin bölgede Şii İran’ın nüfuzunu arttırarak İslam Dünyasıyla arasına duvar örmeye çalıştığı Türkiye buna karşı Rusya ile stratejik ittifak içerisine girdi.

Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi ile de her şey Türkiye’nin lehine gelişmeye başladı. Önce bir kere Fırat Kalkanı Harekâtı Rusya’nın desteği sayesinde mümkün oldu. Daha öncesine bakıldığında her gün Suriye’den uğradığı terör saldırıları karşısında Türkiye sınırdan adım atıp içeri giremez halde ve kamuoyu baskısına rağmen çaresizlik içindeydi.

Sınır komşusu olmayan İran Nusayri Beşşar Esat yönetimiyle mezhep dayanışması içinde Suriye’deki iç savaşa Lübnan’daki uzantısı Şii Hizbullah Örgütüyle birlikte fiilen katılmakta, Sünni Müslüman çoğunluğa katliam yapmakta iken ABD ve NATO müttefikleri itiraz etmek bir yana dolaylı destek sağlamaktaydılar.

Suriye ile 900 küsur kilometrelik sınırından her gün terör saldırılarına uğrayan, iç savaştan en çok etkilenen, yerini yurdunu terk edip sığınan 3 milyon mülteciye ev sahipliği yapan bir Türkiye’nin müdahalesine müsaade edilmezken İran bütün gücü ile iç savaşta yer alıyordu ve NATO buna ses çıkartmıyordu! Ses çıkarmak da ne, büyük bir memnuniyetle izliyordu!

Rusya Arap Baharı yaşanan hiçbir ülkeye müdahale etmemişti. Çünkü ABD, Avrupa Birliği ile zaten Gürcistan, Ukrayna ve Baltık ülkelerinde başı dertteydi. Ortadoğu’da da başına iş alıp dert açmak, onlarla karşı karşıya gelmek istemesi akıl kârı değildi.

Ancak Türkiye’nin teşviki ve desteği söz konusu olunca, Rusya ani kararla bodoslamasına Suriye’ye girdi. Küresel Siyonist medya Rusya’nın Suriye’ye müdahalesine ateş püskürtüp kaygılarını dile getirdi lakin bir şey de yapılamadı.

Türkiye’nin Rusya ile kurduğu stratejik ittifakı tersyüz eden, iki ülkeyi savaş eşiğine getiren uçak düşürme olayının komplo olduğu ancak 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası anlaşıldı. Rusya Federasyonu Başkanı Putin’in basiretli yaklaşımı iki ülke arasındaki gerilim savaşın çıkmasını önledi. Eğer karşılık verilmiş olsaydı komplonun amacı gerçekleşmiş olacaktı.

NATO planı olduğu artık iyi bilinen 15 Temmuz FETÖ Darbesi -hafazanallah- eğer başarılı olsaydı Türkiye şimdi Afganistan, Irak ve Suriye’den bin beter hale gelirdi. Rusya darbenin yapılacağına dair Türkiye’ye istihbarat verdiğini açıklamıştı.

Bugün artık stratejik Türkiye-Rusya ittifakının çok daha güçlü olduğu görülüyor. Türkiye’ye sınır ötesi Fırat Kalkanı Harekâtıyla fiili üstünlük sağlayan Rusya, Suriye rejiminin itirazına da mani oldu. ABD ve müttefiklerinin Şia üzerinden yürüttüğü Suriye iç savaşını bitirmenin Astana Görüşmelerinde masaya yatırılması ise, Rusya’nın İran ve Suriye rejimi üzerindeki nüfuzunu kullanmasıyla mümkün oldu.

Tüm bu gelişmeler Rusya’nın inisiyatifiyle yoluna girmiş olsa da Türkiye’nin planladığı açık net görülüyor. Rusya’yı Ortadoğu’da söz sahibi, etkin konuma getiren Türkiye; Siyonizm’in güdümündeki ABD, NATO ve Avrupa Birliği karşısında yeni bir küresel denge oluşturuyor. Böylece İslam ülkeleriyle ilişkilerini engelleyip kopartma planı boşa çıkartılırken küresel bir güç olma yolunda etkin bir pozisyon da almış bulunuyor.

ABD’deki başkanlık seçimini de Siyonizm’in karşısında yürüttüğü görülmemiş kampanyayı sonuçsuz bırakarak Trump’ın kazanması; Türkiye’nin önüne yeni ufuklar açacak, imkânlar koyacak mahiyettedir. Trump’ın seçim kampanyasında deklare edip ısrar ettiği politikaların Türkiye yararına ve İsrail aleyhine olduğu yadsınamaz. Siyonistler ABD’de de can evinden vurulmuşken Türkiye ile uğraşacak mecalde değiller.

Önce SSCB, ardından ABD ve Avrupa Birliği, Siyonizm’in küresel düzeni çökerken soğuk savaş yıllarında korkulduğu gibi Doğu Bloku ile Batı Bloku arasındaki bir anlaşmazlıktan hatta mücadeleden kaynaklanmadı. SSCB ve Varşova Paktının dağılmasında ABD-NATO olumsuz bir katkı da yapmadı. Aksine detant (yumuşama) süreci ilan edildi ve iki blok tam bir işbirliği ve dayanışma içinde hareket ederek SSCB’nin dağılma sürecini birlikte yürüttü.

Peki, ne oldu ki Dünya Siyonizm’inin 1945 Yalta Konferansında kurduğu Birleşmiş Milletler Teşkilatı çatısı altındaki iki kutuplu, iki bloklu küresel düzen son 25 yıl içerisinde çöktü? Bu sorunun iki türlü cevabı var. Biri, yadsınamaz açık, zahiri; diğeri siyasi laboratuvarda tespit edilebilecek olan örtülü, gizli olmak üzere iki sebeple açıklanabilir.

Önce soruya cevap teşkil eden açık-zahiri neden üzerinde duralım. İki kutuplu sistemin en zirvede olduğu bir süreçte Doğu Bloku ayağının çökmesi; SSCB’nin Afganistan’ı işgal edip 24 Aralık 1979’dan 15 Şubat 1989’a dek takriben 10 yıl süreyle İslami cihad direnişçilerine karşı yürüttüğü savaşta yenilgiye uğrayıp çekilmesiyle başladı. Dağılma 25 Aralık 1991’de SSCB’yi teşkil eden cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle resmen gerçekleşti.

Diğer asıl nedeni ise, 12 Eylül 1980 sonrası Türkiye’nin yönetimi milli derin devlet kontrolü altına girdiğinden iki blok arasındaki hassas dengelerle oynayabileceği riski karşısında tek kutuplu Yeni Dünya Düzenine geçiş kararı alınmak zorunda kalınarak SSCB dağıtıldı.

Tek süper güç ABD liderliğinde kurulduğu ilan edilen Yeni Dünya Düzeni; Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirmek üzere Afganistan’la Irak işgal edilerek keza İslami cihad direnişi karşısında yaşanan yenilgi nedeniyle çekilmek zorunda kalındığından sona erdi. Siyonizm hegemonik küresel düzenini zahiren İslami cihad örgütlerinin direnişi karşısındaki yenilgisi nedeniyle yitirdi. Ancak bu kendiliğinden, öylesine olmadı. Siyonizm’e mağlubiyeti yaşatan üstün siyasi akıl, güç ve iradenin sahibi Erbakan’dı.

Kendi adıyla bizzat yazdığı tek kitabı Gizli Dünya Devleti olan Erbakan önce Türkiye’de bir gizli organizasyon olarak millî derin devleti kurdu; sonra da küresel boyutlarda örgütledi.

Devlet Başkanı Ziyaülhak’ın davetlisi olarak cumhurbaşkanlığı sarayında 12 gün ağırladığı Erbakan milli derin devletin ilk şubesini Pakistan’da hayata geçirdi. Kendi ifadesiyle ondan önce de Pakistan Devlet Başkanı Ziyaülhak, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, Suudi Arabistan Kralı Fahd, Ürdün Kralı Hüseyin, Kuveyt Emiri El-Sabah’la birlikte Dar El Mal El İslami şirketini 14 milyar $ sermaye ile kurduklarını, İsviçre’de 20 milyar $ sermayeli finans şirketlerinin olduğunu bir seminerde açıklamıştı. Sonra Doha’yı bir finans merkezi yaparak Katar’ı İslami küresel sermaye üssü haline getirdiğini de Erbakan bir sohbette anlatmıştı.

Erbakan Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Albert Çernişev ve ekibi ile 3 gün boyunca toplantı yapmış, Hürriyet Gazetesi “Erbakan’dan tek kişiye Adil Düzen Konferansı” başlığıyla olayı haberleştirmişti. Daha sonra Erbakan Moskova’ya gitti ve bir hafta boyu temaslar yaptı.

Erbakan iki haftaya yakın bir zaman ABD’de geçirdi. Müslümanları ülke çapında örgütledi, konfederasyon halinde Beyaz Saray’la bağlantısını sağladı. Ondan sonra ABD başkanları her ramazan ayında ve bayramlarda Müslümanlarla bir araya gelme geleneğini başlattılar.

ABD’de Müslümanları Yahudilerden daha etkili olacak şekilde örgütledik diye bir konuşma sırasında gayet iddialı bir ifade kullanan Erbakan başkanlık seçimlerindeki belirleyici unsur artık onlardır demişti. ABD’deki son seçimi Müslümanların desteği ile kazanmasına karşın, Trump’ın İslam karşıtı gibi gösterilmesi bir politik taktik midir yoksa Yahudi manipülasyonu mudur; şimdilik belli değil. Lakin çok sürmez gerçek ne ise ortaya çıkar.

Erbakan’ın Almanya’da 17 yıl başbakanlık yapan Helmuth Kohl ile ilişkileri ileri düzeydeydi ki o sayede Millî Görüş tüm Avrupa’da örgütlenebildi. İki Almanya’nın birleşmesini, Avrupa Birliği patronu konumuna gelmesini Şansölye Helmuth Kohl Erbakan sayesinde başardı.

En son yurt dışı seyahatini oldukça yaşlı ve hasta haliyle İran’a gerçekleştiren Erbakan bu ülkede geçirdiği 13 gün boyunca yoğun temaslarda bulunarak siyasetinde oldukça önemli, radikal bir değişimin yolunu açtı. Halen İran’da yaşananlar bunu kanıtlamaktadır.

Dünya Siyonizm’inin iki dünya savaşı çıkartarak sonunda 1945’te kurduğu iki bloklu dünya düzeni yıkılırken; İngilizlerin kurduğu müstemleke tipi Eski Türkiye yerine bölgesinin lideri küresel bir güç konumuna gelerek yıldızı yükselen Yeni Türkiye, tesadüfler sonucu ortaya çıkmış değildir. Bu, Erbakan’ın devam etmekte olan Yeniden Büyük Türkiye projesidir.

Kimsenin artık yadsıyamadığı, kurulu dünya düzeninin yıkılmakta olduğu ve yeni bir dünya kurulmakta olduğu gerçekliği Türkiye sayesinde, liderliğinde yaşanmaktadır. Türkiye şayet ABD’nin “ya bizimlesiniz ya düşmanımız” dayatmasıyla Irak işgalini kuzeyden başlatma talebini 1 Mart 2003 Tezkeresini geri çevirerek reddetmeseydi; Yeni Dünya Düzeni kurulur ve Dünya Siyonizm’i BOP ambalajı içinde Büyük İsrail’i hayata geçirmiş olurdu.

ABD ve müttefiklerinin Irak işgalinde başarısızlığa uğrayıp çekilmek zorunda kalmaları ise yine öylesine olmadı. Erbakan’ın hazırladığı planın uygulanması sonucu gerçekleşti! Irak’ı işgal eden ABD ve müttefikleri Saddam’ın Cumhuriyet Muhafızları gerilla düzeni alıp kayıp ordu halini aldığı için başarılı olamayıp savaş uzadı.

Sonra El Kaide liderliğindeki küresel cihatçı unsurlar Irak’a intikal ettirilince, mukadder son kaçınılmaz hale geldi. Türkiye liderliğinde Yeni Bir Dünya kurulması rasgele ve tesadüfi bir gelişme değildir. Bunun tüm iç ve dış mekanizmalarını, Millî Görüş mücadelesinin 40 yıllıkserüveni sürecinde Erbakan kurdu. Şimdi artık tıkır tıkır işliyor. Bu gerçek ileride çok daha açık net görülüp çok iyi anlaşılacak.

Evet; Türkiye’nin kaptan köşkünde olduğu Yeni Bir Dünya ve Adil Düzen kuruluyor!

Sayı: 951

07 Şub 2017 - 23:47 - Manşet



göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

03

Tarık Türkmen - o.ışıl'a: Mevcut durumu tespite yönelik açıklamalar ile geleceğe projeksiyon tutma şeklindeki öngörüler aynı katekgoride değerlendirilemez. Geleceği ancak Allah bilir. İnsan ise tahmin yürütebilir. Davutoğlu'nun hala siyasetten kopmamış olması ve malum çevrelerin hedefinde bulunması dikkate alındığında Erdoğan sonrası için bekletildiği izlenimini veriyor. Elbette ki Erdoğan'dan sonra tufan denilecek değil. O gün de çok uzak değil!

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 07 Şubat 23:47
02

o.ışıl - bir önceki yazıda da sormuştum.tekrar etmek istiyorum.bilgimiz olsun diye merak ediyorum.davutoğlu nun başbakanlıktan çekilmesinin sebeblerini yazabilirmisiniz.önceki yazılardan birinde milli devletin tayyip beyi devre dışı bırakma operasyonu gibi geliyor bize demiştiniz.lakin sonraki yazıda sanki farklı bir durum gözüküyor yorumu var gibiydi.a.e.o.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 07 Şubat 23:47
01

o.ışıl - rabbimize şükürler olsun.bu bilgiler bizi çok mutlu ediyor.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 07 Şubat 23:47


Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler