KENAN EVREN KâBE’NİN İÇİNE GİRDİĞİNDE...

Rota Haber'den Prof. Dr. Osman ÖZSOY'un yazısı...

Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Rota Haber

Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren 98 yaşında vefat etti.

1994 – 2000 yılları arasında televizyon programları yaptığım dönemde yerli – yabancı yüzlerce tanınmış ismi konuk ettim.

Bizim Kürsü, Haber Kritik, Gündemin İçinden gibi farklı programlarımıza özellikle ekranlardan uzak duran, ama söyleyecekleri ile bir konuya ışık tutma ihtimali olan isimleri konuk etmeye gayret ettik. O yıllarda, pek çok tanınmış ismin katıldığı ilk televizyon programı da bizim yayınlarımız olmuştu.

Bir kahvenin kırk yıl hatırı olur anlayışıyla, her biri ile yakın dostluğumuz aksamadan sürdü.

Bu isimlerden biri de 12 Eylül 1980 askeri darbesini gerçekleştiren 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren olmuştu.

Paşa ile temasımız daha sonra hiç kesilmedi. Marmaris, Bodrum, Ankara, İzmir Balçova gibi o an nerede ikamet ediyorsa, oralara yolum düştüğünde kendisini muhakkak ziyaret ettim. Kendisini ziyaretimden hoşnut kalır, seninle konuştuğumuz mevzuları etrafmızda konuşabileceğimiz pek kişi yok derdi.

Kenan Evren’i canlı yayına neden mi konuk etmiştim?

Tarihe 28 Şubat olarak geçen sürecin en önemli aktörü Orgeneral Çevik Bir Paşa’ydı. Dönemin en güçlü ismiydi. Gazetelerin yayın toplantılarına bile katıldığı oluyor, siyasiler adını anmaya çekiniyordu.

Hatta Erbakan Hükümeti devrilince, asker vesayetinde yerine başbakan olan Mesut Yılmaz, gazeteciler arasında bir konuyla ilgili kendisinden söz ederken, parmaklarını omuzlarına götürerek, omzu kalabalık bir isme işaret etmişti. Her gazeteci bu hareketle kimin kastedildiğini anlayabiliyordu.

28 Şubat 1997 tarihli o ünlü Milli Güvenlik Kurulu toplantısının hemen ardından Kenan Evren Paşa’yı canlı yayına çıkardım.

Soru basitti...

“Çevik Bir Paşa ne yapmak istiyor? diye soracaktım.

Çünkü Çevik Bir, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren darbe yaptığında onun Özel Kalem Müdürüydü. Darbeden sonra Kenan Evren’in yanında sırasıyla Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Başyaverliği, Devlet Başkanı Başyaverliği ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı görevlerinde bulunmuştu.

Yani Kenan Evren kendisini en iyi tanıyan isimlerin başında geliyordu.

O akşam “Çevik Bir Paşa ne yapmak istiyor? sorumuza verdiği cevap, “bu çocuğu yiyecekler, kendisini kullanıyorlar farkında değil” olmuştu.

Kenan Evren haklı çıktı.

Cumhurbaşkanı olmaya da heves ettiği o dönem medyada gündeme gelen 28 Şubat’ın kudretli generalinin gözden düşüşü, Kenan Evren Paşa’nın öngördüğü gibi çok hızlı oldu.

Daha önce birkaç kez yazdım.

Erdoğan’ın başbakanlığı Abdullah Gül’den devraldığı gün, bir toplantı vesilesiyle Marmaris’teydim. Her zaman olduğu gibi gitmişken Kenan Paşa’ya da uğramıştım. O an ekranda konuyla ilgili haberleri izlerken, Paşa’ya Ankara’daki siyasi tabloyu ve gelişmeleri de sormuştum. Yazı uzamasın diye detaylara girmeyeceğim. Aramızda geçen diyalogu daha sonra birkaç kez yazılarıma konu ettim.

İlk defa burada yazıyorum... Evren tarafını ben, Erdoğan tarafını komşusu olan bir gazeteci aracılığıyla organize ederek, ikisini bir araya da getirdik. Uzun görüşmeleri oldu. O dönemde, hükümet statüko mayını üstüne basmadan nasıl yol alabilir konusunda katkı sunduk. Ne zaman asker sivil gerginliği olsa Paşa beni arar, sorunu aşma konusunda AKİL İNSAN gibi davranır, yol gösterirdi.

Bilal’in düğünü için davetliydi.

Fakat İzmir’de, onur misafiri olarak davetli olduğu başka bir programıyla çakışmıştı. Helikopterle gelirse ancak yetişebilecek durumdaydı. Devletin helikopterini böyle özel bir işte kullanmak istemedi. Hafızam beni yanıltmıyorsa, bir arkadaş aracılığıyla, çam sakızı çoban armağanı düğün hediyesini de gönderdi diye hatırlıyorum.

İlk yıllarda AKP’nin icraatlarından ve kalkınma yolunda attığı adımlardan hoşnuttu. Daha sonra gidişatın çabuk yozlaştığını ve ekseninden çıktığını ilk fark edenlerden oldu. Sonrasında da zaten ilerleyen yaşı sağlık sorunlarını öne çıkardı, gündemden koptu.

Din Derslerinin ilköğretim okullarında mecburi olmasının Anayasaya nasıl girdiğini bana tafsilatıyla anlatmıştı. Yeri geldiğinde detaylarıyla yazarım...

Samanyolu TV adına bir arkadaş geniş kapsamlı bir belgeselini hazırlamak istedi. Kendisine söyledim, kabul etti, 1-2 hafta çekimler sürdü. TRT’nin kayda aldığı miting konuşmaları dahil elinin altında bulunan tüm kasetleri bana hediye etmek istedi. Arkadaşa kendisinin almasını söyledim. İlerleyen yaşına rağmen bilgisayara meraklıydı. Arkadaş tüm kasetleri birkaç DVD’ye aktarak kendisine hediye etti.

Bana anlattığı bazı şeyleri ancak ölümünden sonra aktarmamı istedi. Ebu Talip Sendromu’nun nasıl birşey olduğunu, bazı olaylar karşısında Paşa’nın tutumuna bakınca daha net muttali oldum.

Kendisini son yolculuğuna uğurlarken, yaptığımız sohbetlerden birinde bana aktardığı bir hatırasına burada yer vermek istiyorum...

Kendisi Umre hatırası olarak bana şunu aktarmıştı...

“Umre’ye gitmiştik. Suudi Kralı bize, sanıyorum ya vakıflardan, ya da Hicaz bölgesinden sorumlu bakan olsa gerek, devlet yönetiminde önemli bir ismi bize refakat etmek üzere mihmandar tayin etti.

İhramlarımızı giyip beraber tavap etmek üzere Kabe’ye gittik. Kabe’nin kapısı bizim için açıldı. Babamdan duyup öğrendiğim şekliyle, ki, o sırada bize söylenen de o oldu, Kabe’nin dört duvarına ikişer rekat namaz kıldık ve sonra çıktık. O sırada fazla bir şey hissetmedim.

Ardından Medine’ye, Peygamber Mescidi’ne geçtik.

Mihmandar bize Hazreti Peygamberin kabrinin de bulunduğu mescidi gezdirirken, şurası Rasulüllahın namaz kıldırdığı yer, arzu ederseniz namazı burada kılabilirsiniz dedi... Geçtim, işaret edilen yerde namaza durdum. Rasulüllahın bastığı yere ayak basma, alnını secdeye koyduğu yere alnı secdeye koyma düşüncesi beni çok heyecanlandırdı. Dizlerimin bağı çözüldü, ayakta durmakta zorlandım. Eğer o sırada başımda, sağımda solumda dikilenler olmasa, yalnız olsaydım, ayakta duramaz hale gelir, yere yığılır kalırdım. Kendimi ayakta zor tuttum” dedi.

Anlatırken gözlerinin nemlendiğini ve sesinin titrediğini fark etmiştim.

Kenan Evren yaptığı umre ziyaretinden çok etkilenir. Döndüğünde Milli Güvenlik Konseyi üyesi olan diğer arkadaşlarına da kutsal topraklara gidip umre yapmalarını tavsiye eder.

Türk basınının duayen isimlerinden Ahmet Kabaklı ile bir gün ‘Türk Edebiyatı Vakfı'nda sohbet ederken, tarihe mal olmuş kişileri değerlendirirken, onların seyyiatı kadar, varsa hasenatı ve iyi özellikleri ile de hatırlamanın hakkaniyetine işaret etmişti.

Bu bağlamda, örneğin idam cezasına çaptırılan Sadrazam Mithat Paşa'nın, bu cezasının Abdülhamit tarafından Taif’e sürgün cezasına çevrilmesinden sonra, hapishanede geçirdiği süre içinde çocukluğunda yaptığı ve sonrasında unuttuğu hafızlığını tekrar tazelediğini...

En batıcı Osmanlı sadramı olarak bilinen Keçecizade Fuat Paşa'nın, ömrü boyunca evvabin namazlarını hiç aksatmayacak şekilde dini bütün bir insan olduğunu söylemiş ve bu şahsiyetlerden söz edilirken bunların da gözardı edilmemesi gerektiğinin altını çizmişti.

Beğendiğimiz, bazı olumlu halleri ile iyi bir insan gibi algıladığımız insanların hanesine sürekli iyi huyları, beğenmediğimiz, birkaç kötü huyu nedeniyle kötü insan gibi algıladığımız insanların hanesine de toptancı bir anlayışla hep kötü özellikleri ekliyoruz.

Allah katında nasıl ki her davranışımızın ayrı ayrı hesabını vereceksek, dünyada insanları değerlendirirken de, toptancı bir anlayışla tamamen ret veya kabul değil, olumlu ya da olumsuz addettiğimiz özellikleri ile ayrı ayrı ele almamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Kenan Evren Paşa’yıcanlı yayına davet ettiğimde programın sonuna doğru, “Paşam, darbe yaptınız, 10 yıla yakın süre bu ülkenin kaderinde etkili oldunuz. Çok canı yananlar, mağdur olanlar, işkenceye uğrayanlar olmuştur. Bu işin bir de ahiret boyutu var. Şu an 5 kamera birden sizi gösteriyor. Hangisine isterseniz dönün ve milletten helallik dileyin” demiştim.

Paşa o akşam canlı yayında, “Ben bilerek kimseye fenalık yapmadım” demişti.

Ne demiştik, bu işin bir de ahiret boyutu var.

Kimin doğru söylediğini ancak orada göreceğiz.

Nereye gömüleceği konusunda da üzerinde konuşmuşluğumuz olmuş, kendisine öneride de bulunmuştum. Şu aşamada ne ifade eder bilmiyorum.

Allah taksiratını affetsin.

O.G.

12 May 2015 - 14:28 - Gündem



göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

02

Tarık Türkmen - Vefa imandandır: Kenan Evren Cumhurbaşkanı iken eşi Sakine Hanım vefat etti. Bu vesile ile bir söyleşide şunları televizyonda anlattı: Eşim felç geçirmişti. O halde görülmesini istemiyordu. Bu yüzden yardımcı, hizmetçi de istemiyordu. Ben onu üzmemek için onca yoğun devlet işi arasında bizzat hizmet ettim. İsteseydim 100 hemşire emrine verebilirdim ama kendim bakımını üstlendim. Bu sözleri duyduğumda Kenan Evren'in nasıl inançlı, vefalı bir insan olduğunu anlamıştım.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 12 Mayıs 14:28
01

mehmet eren - Erbakan ile beraber Evren bu ülkede öyle itibarsızlaştırmaya tabi tutulmuştur ki, başka kimseye bu yapılmamıştır. 35 senedir Sabatayistinden tutun milliyetçisine, koministinden tutun faşistine, solcusundan tutun sağcısına, dincisinden tutun dinsizine kadar Evren'i seven bir Allah kulu bulamazsınız.

Erbakan Hoca'nın millet nazarında şimdi yavaş yavaş kıymeti anlaşılmaya başlamış olmasına rağmen Kenan Paşa için bu biraz uzak gibi. Eh ne diyelim, bu iki insanın gerçek manada kim oldukları her halde ahirette net olarak anlaşılacak....

Yıllardır Kenan Evren konusunda herkesten farklı düşünen El-Aziz'den konuya daha fazla ışık tutmasını bekliyoruz....

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 12 Mayıs 14:28


Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler