SUUDİ ARABİSTAN-KATAR KRİZİ, BOP’UN DEVAMI MI? YOKSA ALTERNATİFİ Mİ?

Dünya medyası, uluslararası toplum ve İslam âlemi Suudi Arabistan-Katar krizine odaklanmış durumda.

Yaşanan gerginlikle ilgili iki soru oldukça önemli.

Birincisi beklenmedik ve öngörülmedik bu siyasi kaosu planlayan güç veya akıl kim?

İkincisi ise bu senaryoyu yazıp oynayan küresel mimar kurguladığı kaostan nasıl bir sonuç amaçlıyor?

Küresel sermaye medyası ve entelektüel çevrelerin Suudi Arabistan-Katar çatışmasıyla ilgili yaptıkları yayınlara ve değerlendirmelere bakıldığında, Batıcı unsurların yukarıda belirttiğimiz iki soruya da verebilecekleri sağlıklı bir cevaba sahip olmadıklarını gözlemlemek mümkün.

Benzer bir şaşkınlık, savrulmuşluk, körlük ve öngörüsüzlük ülkemiz içinde geçerli.

Dünyada, ülkemizde köhnemiş, çürümüş ve raf ömrünü tamamlamış klasik ezberlerinin hapsettiği malumatfuruş kesimler her olayda olduğu gibi bu sürpriz krizde de yine ABD ve İsrail’i sorumlu tuttular.

Aklı ve zihni kiralık, fikir kirlenmesinin karanlığa mahkûm ettiği mankutların değişmez paradigmalarına göre küresel çaptaki operasyonları hazırlayıp uygulayacak güç dünyada İsrail ve onun ileri karakolu ABD-Haçlı AB ittifakı olabilir ancak.

Başka bir küresel siyasi aklın veya derin devletler topluluğunun varlığı İslamcı ya da Batıcı kesimler için asla söz konusu dahi olamaz.

İsrail-ABD ve AB üçlüsünü putlaştırıp ilah edinmişler…

İster İslamcı, yandaş, milliyetçi, muhafazakar, liberal, sol-sosyalist gazeteci, yazar, entel, aydın, diplomat ve akademisyen olsun isterse de Sabetayist olsun tümünün hemen her konuda sağlıklı analiz yapma, geleceğe projeksiyon tutma yeteneğinden mahrum kalmalarının iki ana nedeni var.

1-İman aydınlığının lezzetinden nasipsiz olmaları.

2-Erbakan’la ilgili fikirlerinin, yaklaşımlarının son derece sığ, çiğ ve basit kalması.

Bediüzzaman Hazretleri salt aklın aydınlığının gece karanlığında bir el feneri ışığı kadar insanoğluna görme fırsatı sunabileceğini oysa imanın aydınlığının zifiri karanlığı yok eden güneş gibi her yeri görünür kılacağını ifade eder.

Bu yüzden materyalist filozofların fikirsel anlamda bir kartal; kendisinin ise bir kuş mesabesinde olduğunu ancak Batılıların yalnızca aklı esas aldıkları için gerçeği sadece el fenerinin ışığı kadar görebildiklerini oysa kendisinin imanın güneş gibi yaydığı aydınlıkla hakikatle tanıştığı için galip geldiğinden bahseder.

İmanın aydınlığından nasipsiz; hidayeti, feraseti, dirayeti kararmış kişilerin eğitimleri, diplomaları, kültürleri, isimlerinin önündeki unvanları ne kadar albenili olursa olsun gelişmeleri sadece aklın idaresinde görmeye mahkûm oldukları için fikirleriyle asla geleceğe yön veremezler.

Özellikle Erbakan’ı tanıma, anlama, idrak etme, kavrama hususunda istisnasız tüm ülke ve toplumumuz tam bir şuursuzluk girdabında debelenmekte ve dehşet bir cehaletin pençesinde kıvranıp durmaktadır.

Bu yüzden ülkemizde, bölgemizde ve dünyadaki olup biten gelişmeleri hakikat penceresinden görüp sağlıklı verilerle değerlendirdikten sonra doğru çıkarımlar yaparak milletimizi aydınlatacak önder kişiliklerin varlığından bahsetmek ne yazık ki mümkün değil.

Suudi Arabistan-Katar krizinin sorumluları, kurgulayanları iddia edildiği gibi ne kadar ABD ve İsrail’dir?

Başkan Trump’ın krizden hemen önce Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarette yüzlerce milyar dolarlık silah satışı anlaşmasına imza atmış olmasına vurgu yapan ödünç akıllar zamanlamaya dikkat çekip oluşan kaostan ABD’yi sorumlu tutuyorlar.

Oysa ABD ile Suud yönetimi arasında iddia edildiği gibi yüzlerce milyar dolarlık bir anlaşmanın yapılmadığı bilinen bir husus.

Eski CIA yetkilisi, Brookings Enstitüsü uzmanlarından Neo-Con Bruce Riedel, Brookings’in internet sitesine yazdığı yazıda ABD ve Suudi Arabistan arasında yapılan 110 milyar dolarlık silah anlaşmasının aslında var olmadığını, Savunma Sanayisi içerisinde, yüksek yerlerde bulunan bağlantılarıyla konuştuğunu ve hepsinin de ortada 110 milyar dolarlık bir savunma anlaşması olmadığını söyledi.

Gelelim İsrail ile ilgili yapılan spekülasyonlara…

Oda TV’nin Tel Aviv’de ikamet eden Yahudi yazarı Rafael Sadi ne diyor?

“Samimi olarak söyleyebilirim ki gerek İsrail medyasında gerekse İsrail devlet kademesinde İsrail'in Katar krizinde, herhangi bir yerde olduğuna dair iz yok.

Evet terör ile mücadele olduğu izlenimi verilen bu diplomasi atağında Katar neredeyse diplomatik olarak linç ediliyor ve teröre yataklık edenlere neler yapılacağı cümle âleme gösteriliyorsa da mesele ne kadar terör ile mücadeledir henüz açık ve seçik değil.

İsrail terör ile mücadelede bu tür bir çabanın olmasından tabii ki memnun. Ancak gerçek sebep bu değilmiş intibası ile olaya oldukça dikkatli yaklaşıyor.”

Rafael Sadi’nin dediğine göre İsrail’den sözde bir barış heyeti de Katar’a ziyarette bulunmuş.

Bu ziyaretin tek bir anlamı var.

İsrail neler olup bittiğini anlamak, krizin nasıl bir seyirle ilerleyebileceğini görebilmek için Katar’a bizzat resmi bir heyet gönderiyor!

Siyonist seçkin zümre şu hakikatin çok iyi farkındadır ki dünyada İsrail’in planının içerisine kendi planını yerleştirip düşmanının güç ve olanaklarından yararlanarak hedefine ulaşma stratejisini kurgulayacak küresel bir üstün siyasi akla sahip tek devlet Türkiye’dir!

Yine Kabalist üst konsey çok iyi bilir ki İsrail dışında böyle bir küresel kontrollü kaos senaryosunu yazıp yönetecek ve oynayacak tek devlet Türkiye’dir!

Türkiye derken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ya da AK Parti iktidarını kastetmediğimizi işin erbabı olanlar elbette bilirler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir oyun oynanıyor ama henüz fark etmiş değiliz diyerek krize ne kadar yabancı olduğunu kendisi izhar etti.

Suudi Arabistan-Katar krizini İsrail ve Dünya Siyonizm’i ister tezgâhlasın isterse tezgâhlamasın fark etmez çünkü Yeni Türkiye derin devleti iş başında…

Suudi Arabistan-Katar savaşını hangi küresel güç ne adına planlarsa planlamış olsun Yeni Türkiye derin devleti Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek doğrultusunda bunu bir fırsata çevirmek için düğmeye basmış görünüyor.

Farkında olmasak da İsrail’in BOP’unun evirilerek yön değiştirip sonuçta Türkiye’nin BOP’una dönüşme serüvenini yaşıyor olabiliriz!

Peki, Yeni Türkiye derin devleti ne yapmak istiyor?

Arzuladığı hedef ne?

Suudi Arabistan ile Katar arasında yaşanan krizde İslam dünyası ve Körfez ülkeleri ortadan ikiye bölünmüş durumda.

Yaşanan bu çatışmayı suhuletle çözecek üstün akla, siyasi, ekonomik ve askeri güce daha da önemlisi İslam toplumlarında güvenilirlik, liderlik payesine sahip, bölgede ve dünyada hakem rolünü oynama kapasitesi olan tek devlet Türkiye’dir!

Yeni Türkiye derin devleti sorunun nasıl ve hangi yollardan çözümlenmesiyle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Başbakan Yıldırım’ın ağzından gerekli tüm mesajları zaten veriyor.

Türkiye, İslam âlemi ile dünya ülkelerinin korkunç bir savaş beklentisi içerisinde korkulu gözlerle izlediği bu krize hâkim olup mükemmel şekilde yöneterek nihayetinde iki tarafı bir masa etrafında toplayacak güç ve olanağa sahiptir.

Yeni Türkiye, diplomasiyi kullanarak İslam dünyasını kuşatan bu krizi her iki tarafın birden onaylayacağı bir barış anlaşmasıyla sonuçlandırmayı başardığı takdirde artık bölgesinin lideri ve yenidünyanın sahibi olduğunu cümle âleme ilan etmiş olacaktır.

İslam dünyasının rakipsiz tek lider ülkesi olduğunu Türkiye bu sayede dost/düşman tüm dünyaya ispat edip gösterecektir.

Bu hedef doğrultusunda Bahreyn Dışişleri Bakanının Türkiye ziyaretiyle ilk hamle zaten yapıldı.

Kuveyt’ten gerginliğin giderilmesi için Katar’la müzakerelere hazırız açıklaması geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bahreyn Dışişleri Bakanına,“Bu sorunu Ramazan Bayramına kadar bitirin” diyerek adeta emir ve talimat verip dayatmada bulunması da gösteriyor ki inisiyatif tamamen Türkiye’nin eline geçmiş durumda.

Suudi Arabistan-Katar kavgasını kazanıma dönüştürmek isteyen Türkiye’nin en önemli hedeflerinden birisi İran’ı İslam dünyasının doğal bir parçası haline getirme projesidir.

Katar-İran ikili ilişkilerinin yaşanan kavganın ana nedenlerinden olduğu herkesin malumu.

Suudi Arabistan ve koalisyonuna dâhil olan İslam ülkeleri tarafından sözde teröre destekle suçlanan ve ambargo uygulanan Katar’ın en büyük destekçisi konumunda olan ülkelerden birisi Türkiye diğeri İran’dır!

İslam tarihinde belki de ilk kez Şii İran devleti bir Sünni İslam ülkesini doğal müttefiki ilan etti.

İran yaşanan çatışmanın bir tarafı olduğu için Türkiye önderliğinde yapılacak olan barış görüşmelerinde de doğal olarak temsil edilme hakkına sahiptir.

Bu ise Suudi Arabistan liderliğindeki Sünni blok ile İran liderliğindeki Şii toplumunun ilk defa bir masa etrafında bir araya gelmeleri ve barışın sağlanması için karşılıklı olarak siyasi/diplomatik sahada münasebet kurmaları anlamına gelir.

Türkiye üstün siyasi aklını kullanıp Suudi Arabistan ile Katar arasındaki krizi taraftarı olan İslam ülkelerinin de katılımlarıyla yapılacak olan bir uluslararası toplantıda barış anlaşmasıyla noktaladığı takdirde İslam birliği fiilen ilan edilmiş demektir.

İslam dünyasının en büyük kazancı ise Suudi Arabistan ile İran’ın destek verdiği bu barış anlaşması sayesinde İsrail ve Siyonist/Haçlı ittifakının yıllardır hayalini kurdukları ve İslam dünyasını kuşatıp yok edecek olan Sünni-Şii mezhep savaşı tehlikesinin ortadan kaldırılması olacaktır.

İslam dünyasında eğer bir Sünni-Şii mezhep kavgasına son verilecekse, böyle bir tehdit ortadan kaldırılacaksa bu Suudi Arabistan ile İran’ın onayı, rızası, desteği olmadan olmaz.

Bunun için öncelikle Suudi Arabistan ile İran devlet yetkilerinin bir masa etrafında toplanmalarını, iletişime geçmelerini, diyaloga hazır olmalarını ve müzakere etmelerini sağlayacak bir siyasi konjonktürün varlığı gerekiyor.

İşte Katar krizi bu hedefi gerçekleştirmeye yönelik Türkiye’ye siyasi ve diplomatik hamleler yapacak fırsatlar doğurmaktadır.

Türkiye’nin hakemliğindeki İslam ülkeleri, Suudi Arabistan-Katar krizini bir barış anlaşmasıyla çözmeyi başardıkları takdirde bu İslam dünyasını ilgilendiren diğer büyük sorunlarında aynı şekilde bir araya gelerek müzakereler yoluyla çözümlenmesinin önünü açacaktır.

Suudi Arabistan-Katar siyasi savaşını karşılıklı diplomasi, müzakere, diyalog ve iletişim sayesinde ortak çözüme kavuşturmuş bir İslam dünyası bölge toplumlarını ilgilendiren diğer sorunların çözümü uğruna mücadele etme cesaretine ve özgüvenine yeniden kavuşmuş olacaktır.

Suudi Arabistan-Katar krizini çatışmak yerine sadece işbirliği, ittifak ve dayanışma ruhuyla atlatmış İslam dünyası bu sefer yönünü Irak, Suriye, Afganistan, Yemen ve Filistin sorunlarının çözümüne çevirecektir.

İsrail ve Dünya Siyonizm’i Suudi Arabistan-Katar kavgasının diplomasiyle çözüme kavuşturulmasının Siyonist/Haçlı zulüm düzenine nelere mal olabileceğini görmüş olacak ki harekete geçmekte gecikmediler.

İsrail en iyi yaptığı, uzman olduğu işi yaptı ve MOSSAD’ın kontrol ettiği terör unsurlarını DEAŞ kılığında organize edip İran Meclis binasına ve dini lider Humeyni’nin kabrine terörist saldırılar düzenledi.

Ardından İran devlet kademelerindeki İsrail güdümlü İran Muhafız Ordusu komutanlarını, medya mensuplarını ve siyasetçilerini harekete geçirip yapılan terör saldırılarının sorumluluğunu Suudi Arabistan’a yıktı!

Bu algı operasyonlarından etkilenen İran toplumu Suudi Arabistan aleyhine sokaklara inip savaş naraları atmaya başladı!

Hidayet ve ferasetten, siyasi şuur ve bilinçten mahrum olma noktasında Sünni ve Şii İslam toplumları arasında hiçbir fark yok anlaşılan!

10 yıl süren İran-Irak savaşının İran devleti ve toplumuna insani, iktisadi ve askeri olarak ne büyük dayanılmaz acılara, kayıplara mal olduğunu ne çabukta unutmuş Şii toplumu!

İsrail, MOSSAD tarafından planlanan ve İran’ı hedef alan terörist saldırılarla Suudi Arabistan ile İran arasında savaş çıkarmak böylece tüm İslam dünyasını yok edip tahrip edecek bir Sünni-Şii mezhep savışının fitilini ateşlemek istemektedir.

İsrail’in bu planının önündeki en büyük engel ise Türkiye ile derinden ittifak ve dayanışma halinde hareket eden mevcut Cumhurbaşkanı Ruhani iktidarıdır.

İran’da Suudi Arabistan’la savaşmak isteyen Muhafız Ordusu komutanları ile dini ve siyasi şahsiyetlerin, medya ve akademik çevrelerin Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde aynı zamanda Ruhani karşıtı cepheyi oluşturmuş olmaları tesadüf değildir.

İran’a yönelik gerçekleştirilen terör eylemlerinden hemen sonra İran Dışişleri Bakanının Türkiye ziyaretini gerçekleştirmesi önemlidir.

Türkiye, bu ziyaret esnasında İran’daki terör eylemlerinin arkasındaki asıl faktörün İsrail olduğunu ve amacın Suudi Arabistan ile İran arasında savaş çıkarmak olduğunu mevcut Ruhani iktidarına iletmiş ve yükselen tansiyonun düşürülmesinin yöntemleri hakkında da gerekli bilgilendirmeyi mutlaka yapmıştır.

İsrail’in Suud-İran; Suud-Katar savaşı çıkarma hamlesine Yeni Türkiye derin devleti Katar’a asker gönderme tezkeresini acilen TBMM’de onaylatarak karşılık verdi.

Bununla yetinmeyen Türkiye, Nükleer güce sahip tek İslam ülkesi Pakistan’ı da aynı şekilde harekete geçirip 20 bin kişilik bir askeri gücün Katar’da konumlandırılması için düğmeye bastı.

Türkiye bu hamlesiyle İsrail-Haçlı ittifakının planladığı provokasyonlarla oldubittiye getirip bir Suudi Arabistan-Katar ya da Suudi Arabistan-İran savaşı çıkarma gayretlerinin önüne set çekmiş üstelik bölgede başlayacak savaş kıvılcımlarının İsrail’i de hedef alacak şekilde genişleyeceği mesajını güçlü şekilde küresel Siyonist merkezlere iletmiştir.

Suudi Arabistan-Katar; Suudi Arabistan-İran krizi üzerinden Türkiye-İsrail bilek güreşi tüm şiddetiyle bir süre daha devam edeceği muhakkak!

Bakalım bu küresel boyutları olan kavgadan kim galip gelecek?

Türkiye’nin muzaffer olacağını, İsrail’i ise çok büyük bir hayal kırıklığının beklediğini şimdiden ilan edelim.

Sayı: 969

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Mesud Akgül - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler