MUHALEFET TIK NEFES

İktidar ardarda mitingler, çeşitli toplantılar yapıyor, konferanslar, paneller tertipliyor; görseli, müziği, kitapçıkları, broşürleri ile 18 maddelik anayasa değişikliği paketinin neler içerdiğini, ne getirip ne götürdüğünü her yerde her kese anlatıyor, kitlelere ulaştırmaya çalışıyor…

Referanduma doğru iktidar doludizgin;

MUHALEFET TIK NEFES

Hani, “Gelin haydi oyna” demişler; “yenim dar” demiş. Bol bir kıyafet bulup giydirmişler, “haydi oyna” demişler; “yerim dar” demiş. Etrafı genişletip yer açarak “di haydi oyna!” demişler; “E, ben oynamayı bilmem ki!” demiş. “A kahpecik ya ne bizi uğraştırırsın?” diye çıkışmışlar ya… Muhalefetin referandum kampanyasındaki hali pürmelali aynen öyle!

İktidar ardarda mitingler, çeşitli toplantılar yapıyor, konferanslar, paneller tertipliyor; görseli, müziği, kitapçıkları, broşürleri ile 18 maddelik anayasa değişikliği paketinin neler içerdiğini, ne getirip ne götürdüğünü her yerde her kese anlatıyor, kitlelere ulaştırmaya çalışıyor…

Muhalefet ise sürekli mazeret üreterek neden bir şey yapamadığını anlatmanın, iktidardan şikâyetçi olmanın derdinde; kendi kampanyasını yürütmek yerine, iktidarın kampanyasının eleştirisini yapma gayretinde. 16 Nisan geldi dayandı, hala bir miting bile yapamadılar…

Diktatör dedikleri 15 yıldır girdiği her seçimi kazanıp her referandumdan alnının akıyla çıkan Recep Tayip Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de her görüş, düşünce ve zihniyetten televizyon, gazete medya grubu ile internet ve sosyal medya mecralarının özgürce yayını alabildiğine devam ediyor. Eleştirilerden öte her türlü küfür, hakaret gırla gidiyor. Terör suçu işleyenler dışında hiçbir gazeteciye de özgürlüğü kısıtlayıcı müeyyideler uygulanmıyor…

Gece yarılarına kadar süren televizyon programlarında her türlü görüş, düşünce ve eleştiri dillendirilirken kimsenin yanlışı, yalanı, çarpıtması, kastı, art niyeti sorgulanmıyor, kimseye ne dediğinin hesabı sorulmuyor; her şey kamuoyunun takdirine bırakılıyor…

Kişilere yapılan hakaretler, iftiralar yürürlükteki yasalara göre suç kapsamına girdiğinde de yargı, mahkemeler, hukuk dışında hiçbir makam, merci ve konsept ile karşılık verilmiyor…

Özellikle 15 yıllık AKP iktidarında yapılan iyileştirmelerle Yeni Türkiye’nin demokrasisi Batı ülkelerinde bile hiç olmadığı kadar ileri ve defosuzdur. Muhalefet hiçbir şey yapmadığı, hiç başarısı olmadığı halde sesi, gürültüsü daima çok çıkıyorsa bunu ileri demokrasiye borçlu!

Eski Türkiye’nin dışarıdan güdümlü vesayet demokrasisinde palazlanan sermayenin tekeli kırıldığında “yandaş sermaye oluşturuluyor”, medya tekeli kırıldığında “yandaş medya oluşturuluyor” yaygarası kopartanlar tekelci zihniyetlerini özgürlükçülük diye yutturmanın çabasını beyhude gösterdiler. Yeni Türkiye’de sermaye, medya, siyaset çeşitliliğini felaket gibi göstermeleri sadece kendilerini ele vermekle sonuçlandı. Millet artık demokrasinin de, özgürlüğün de, insan haklarının da tadına vardı, ne olup ne olmadığını çok iyi biliyor.

Ancak vesayet ortamında ayrıcalıklarla varlıklarını sürdüren sermaye, orkestra gibi tek şef yönetiminde organize yayın yaparak ayakta kalan medya, mahfillerden fısıldananlara emir muamelesi yapan siyaset devri artık mazi oldu. Milletimiz o talihsiz karanlık günlere duçar olmaz bir daha İnşaallah.

Bundan böyle sermaye de, medya da, siyaset de tam bir rekabet ortamında var olmaya ve gelişmeye ayak uydurmak zorundadır. Ayak uyduramayanı, toplumsal destek bulamayanı, beğeni kazanamayanı bekleyen akıbet elimine olmaktır. Eski ayrıcalığı, himayeyi, kayırımı ve tekel oluşturma imkânını arayanlar çok ararlar…

Küresel ağababalarımız nasılsa gelip kurtarır sabrı ile bekleyenlerin sabrı tükenir, umutları söner, ancak kendilerini kurtaracak kimsecikler çıkmaz. Çünkü küresel ağababalarının hali kendilerininkinden daha iç açıcı değildir. Onların başına da Trump kadar taş düştü, onunla uğraşmaktan Erdoğan’la uğraşmaya mecalleri kalmadı.

CHP şimdilik atadan dededen miras biyolojik seçmen sayesinde %25’le varlığını sürdürüp ayakta kalmaya çalışsa da vesayet statükosunun çöküşüyle birlikte etkinliğini yitirdi, hiçbir kıymetiharbiyesi yok artık. Ana muhalefet olarak daima iktidardan daha güçlü olduğu devir tarih oldu.

Yandaşlara imkânlar sağlayıp halka parmak sallayarak ülkeyi muhalefette yönetme lüksü, keyfi anılarda kaldı. Milletin dinine, inancına, ibadetine, mabedine, yaşam tarzına, gelenek ve kültürüne yabancılaşarak tepeden bakma dönemi bitti. CHP kendini millete beğendirme ve rızasını almaya çalışmalıdır. Taşıdığı tarihi kirli bagaj aşılamaz bir handikap oluşturuyor olsa da ileri demokraside çareler tükenmez.

Hayır diyenler cephesinin öteki partisi HDP de referandum için hiçbir etkinlik yapmayıp her işini Kandil’e bırakmış durumda. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’ya gidebilecek yüzünün hiç kalmadığı görülüyor. Ancak İstanbul ve İzmir’de birtakım yandaşlar bulabiliyor ki, oda CHP sayesinde! CHP ile Avrupa’daki bileşik kap durumu İstanbul ve İzmir’de de yaşanıyor!

Saadet Partisi Genel Başkanlığına getirilen Temel Karamollaoğlu namı diğer İngiliz Temel de her şeye hayır diyenlerle birlikte hayır diyeceklerini açıklamakla yetinerek referanduma aktif şekilde katılmıyor, kampanya yapmıyor. Gerçi, kampanya yapmaya gerek bırakmıyor şanlı medyamız; İngiliz Temel daha ağzını açmadan mikrofonu dayayıp kameraları önüne dikiyor! Ne dese televizyonlarda döne döne, tekrar tekrar veriliyor…

Hey gidi dünya! Bir zamanlar Erbakan’ı, yüz binlik hatta milyonluk mitingler yapan partisini görmezden gelip yok sayan medya şimdi Millî Görüş’ün temsilcisi Saadet Partisi’nin Genel Başkanı İngiliz Temel ağzını açsa, bir şey söylese de yayınlasak diye nöbet tutuyor…

Ne ki, kimsenin dinlediği yok. Yalnız her şeye hayır diyen güruh-u la yüflihûn cephesi biraz heyecan yapıp acaba Saadet Partisi tabanı itibar eder mi diye İngiliz Temel’i dinliyor. İtibar etse ne yazar; Saadet Partisi’nde dertlerine deva olacak seçmen tabanı mı kaldı?

Her şeye hayır diyenlerin referandumdaki tek umudu, televizyon programlarının demirbaşı lafazanların cerbezeli tartışmalarda gösterdikleri performanslarıdır. Anayasa değişikliğinde bulunmayan hususları var imiş gibi gösterip bulunanları gizleyerek yaptıkları çarpıtmaların etkisinde kalan izleyiciler bir yekûn tutarsa hayırcıların oranı artabilir. Ancak stüdyolar artık onlara bırakılmış değil. Demagojilerini çürüten, çarpıtmalarını yüzüne vuran tartışmacıların varlığı işlerini bir hayli zorlaştırıyor. Stüdyolarda da tek başına değiller.

Türkiye’de artık her görüş ve düşüncede çok geniş bir yelpazede yayın yapan bir alternatif medya var. Küresel sermaye medyasının tek yanlı kamuoyu oluşturma kabiliyeti sınırlandı ve giderek marjinalleşiyorlar. Sahip oldukları büyük imkânları nedeniyle hala izleniyorlarsa bile inandırıcılıklarını önemli ölçüde yitirmiş durumdalar. Başka kanallar da izlendiği içindir ki ileri sürdükleri görüşlerin, düşüncelerin etkisinde kalanlar genelde sınırlı kalmaktadır.

Referandumda EVET ya da HAYIR demek için yapılan 18 maddelik anayasa değişikliğinin neler içerdiğini herkesin tetkik etmesini beklemek gerçekçi değildir. O yüzden seçmenlerin etkilenmesine yönelik kampanyalar yürütülmektedir. Bu kampanyalarda kimini ikna etmek, kimini duygusal olarak etkilemek, kimini kitle psikolojisi ile yönlendirmek için çabaların sarf edildiği görülür. Demokrasi halkı memnun edip rızasını alma becerisini göstermeyi zorunlu kılan bir yönetim biçimidir.

Bir iktidar ağzıyla kuş tutsa, ülkeyi güllük gülistanlık yapsa dahi toplumu örgütleyerek halkı etkileyecek organizasyonlar yapamazsa, rakiplerinin karşı propagandalarını bertaraf etme, sonuçsuz bırakma kabiliyetini gösteremezse konumunu yitirir. Bunun çok çarpıcı iki örneği Türkiye’nin yakın geçmişinde dramatik şekilde yaşadı…

Biri, Turgut Özal’ın 12 Eylül 1980 sonrası ANAP’ı kurup, 1983 seçiminde tek başına iktidar olduğu süreçte yaşandı. Demirel’in ünlü ifadesiyle 70 Cent’e muhtaç yokluklar, kıtlıklar ve kuyruklar ülkesi devralan Başbakan Özal kısa sürede Türkiye’ye -dediği gibi- gerçekten de çağ atlattı. İkinci Boğaz Köprüsünü yapan, otobanlarla tanıştıran, Karakaya ve Atatürk gibi nice dev barajlar inşa eden, telekomünikasyonda devrim yapan, günde 3 saat siyah-beyaz yayın yapan TRT tekelinden kurtarıp renkli özel televizyonlarla ülkenin çehresini değiştiren Başbakan Özal aile boyu hedef alınarak karalama kampanyalarına muhatap kılındı…

Öyle ki, Türkiye’nin gerçekleştirdiği tarım rekoltesi rekorunu dahi Başbakan Özal’ın başına bela eden Süleyman Demirel muhalefeti 12 Eylül 1980 öncesinde topluma yaşattığı ıstırap dolu günleri unutturuverdi. Özal’ın başarılı icraatları değil; karısı, kızı, damadı konuşuldu…

Küresel sermaye ve medya tekelini kırıp alternatif bir medya oluşturma çabasında başarılı olamayan Başbakan Özal ANAP kongresinde kendisine yapılan suikast girişiminde fail ele geçirilip olay aydınlatıldığı halde hesabını soramadı. Kardeşi ve eski İçişleri Bakanı Korkut Özal bir canlı televizyon programında “Ağabeyim suikast girişimi Hürriyet Gazetesinin Patronu Erol Simavi tarafından düzenlendi. Tespit ettik ama hesap soramadık dedi.” şeklinde açıklama yaptığı halde herhangi bir soruşturma yapılamadı.

Türkiye’yi 70 Cent’e muhtaç halde teslim alıp çağ atlatan Turgut Özal’ın kurduğu ANAP’ın, bugün ne ismi ne cismi var! Daha Başbakan Özal’ın liderliğinde oyları erimeye başlayarak küçülen ANAP Mesut Yılmaz’ın eline geçince malum çevreler destekledi lakin kâr etmedi.

Diğer örneği ise 1995 Genel Seçiminden birinci parti olarak çıkan Refah Partisi liderliğinde Erbakan’ın Başbakanlığında kurulan 54. Hükümet 1 yıl içerisinde memuru, işçiyi, emekliyi, çiftçiyi -ne ondan önce, ne de sonra hiç görülmedik şekilde- yüzde 300’lere varan zamlarla adeta ihya ettiği halde 1999 Seçiminde oyları yaklaşık % 10 oranında düştü.

Kapatılan Refah Partisi yerine kurulan Fazilet Partisi’nin girdiği bu seçimde MHP 28 Şubat sürecini istismar ederek “Ürkek Millî Görüşçülere değil erkek Ülkücülere oy verilmeli” şeklinde etkili bir propaganda yaptı ve oyları topladı. Ancak Antalya’dan milletvekili seçilen Nesrin Ünal’a Meclis’e girdiğinde başörtüsünün çıkarttırılması MHP’nin erkeklik söyleminin işi boş kof bir retorik olduğunu gösterdi. Lakin olan olmuştu.

Demirel’in “Halk cıva gibidir, hiçbir liderin arkasında durmaz” sözü yabana atılmamalı, gerçek payı oldukça büyüktür. 15 Temmuz darbe girişiminde halkın sokaklara dökülmesini eşine çok az rastlanan bir refleks tepki olarak değerlendirmek lazım. Kaldı ki yapılan çağrı sonucu sokaklara çıkanlar toplumun belki yüzde biri bile değildi.

Dememiz o ki demokrasilerde başarılı olmak için ağzıyla kuş tutup ülkeyi güllük gülistanlık etmek yetmez. Mutlaka halkı bir şekilde memnun edip rızasını da almak gerekir; yoksa hiç beklenmedik sürprizlerle karşılaşmak işten değildir. AKP iktidarının başarısının zirvesinde, büyük projeler gerçekleştirmişken 7 Haziran seçiminde yaşadığı sürpriz unutulmamalıdır.

Özellikle de depremde yıkılmış bir Van’ı kısa sürede yeniden inşa ettiği halde oyları büyük oranda düştü. Demokraside yıkıcı muhalefet yapıcı iktidardan daha fazla ilgi görebilir. Zira yıkmak kolay, yapmak zordur. Eleştirmek kolay, cevap vermek zordur. Kışkırtmak kolaydır ama teskin etmek zordur. Manipüle etmek, yanıltmak kolaydır ama ikna etmek zordur.

Demokraside iktidarda kalmak, iktidar olmaktan daha zordur. AKP iktidarı bu zoru 15 yıldır başarıyorsa karşısında güçlü bir muhalefet olmadığındandır. CHP vesayet rejiminde ordu, yargı, bürokrasi, tekelci sermaye ve medya sayesinde muhalefette bile olsa iktidar gücünü kullanıyordu. Vesayet rejiminin egemen olduğu Eski Türkiye yok artık. CHP’yi revizyondan geçirip Yeni Türkiye’ye adapte etmek ve üstüne yapışan kötü imajını çıkarmak, imkânsızın başarılması gibi zordur.

İktidar alternatifi olacak yeni bir siyasi oluşumsa ne yazık ki bir darbe olmadan çok zordur. DP dış baskı ile çok partili hayata geçilirken muvazaa ile kurulduğu için başarılı oldu. AP’yi 27 Mayıs 1960, ANAP’ı 12 Eylül 1980, AKP’yi 28 Şubat 1997 darbeleri süreçlerinde kuran kadrolar başarılı oldu. CHP tüm bu süreçlerde biyolojik oyları sayesinde varlığını korudu.

Türkiye’nin makûs talihi CHP’nin tasfiye edilip iktidar alternatifi yeni bir siyasi oluşum lazım ama şimdilik mümkün görünmüyor.

Sayı: 955

07 Mar 2017 - 18:34 - Manşet



göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler