YERLİ HAÇLI MEDYASI

Evrensel değerlere, demokrasiye, uluslararası hukuka dayanarak yerel iktidarlarla mücadeleye kalktığına, ekonomik gücüne ve toplumsal desteğe dayanarak bağımsız, özgür yayın yaptığına dair medyanın ileri sürdüğü argümanlar illüzyondan, yanıltmacadan başka bir şey değildir.

II. Abdülhamit’ten beri aşılamayan sorun

YERLİ HAÇLI MEDYASI

Kiminin 4. kuvvet, kiminin 1. kuvvet dediği medyaya Erbakan tek kuvvet derdi. Yaşadıklarımıza bakınca Erbakan’ın ne kadar haklı olduğunu ayan beyan görüyoruz. Türkiye ne çekiyorsa ipleri puştun elinde, kökleri mazide olan gayri milli medyadan ve millî medyasını oluşturamadığından çekiyor. Türkiye’nin bağımsızlığı, özgürlüğü ancak milli medyaya sahip olması ile mümkündür.

AKP iktidarı ekonomik kriz ve siyasi kaos içindeki bir Türkiye’yi devralıp 13 yılda bölge lideri bir küresel güç haline getirdi. Dünyanın büyük ekonomileri arasına koyarak G-20 ülkelerinin bu yıl ev sahipliğini üstlendi. Küresel ekonomik krizin yaşandığı bir süreçte batıyı kıskandıran projeler hayata geçirdi. Güneyindeki 1300 km sınırında yıllardır yaşanan işgalleri, iç savaşları, her çeşit terörü büyük bir maharetle ülkeye bulaştırmadı. Dışarıdan ve içeriden yapılan her türlü ihanete, tahrike rağmen Türkiye’yi dünyanın hayranlıkla izlediği bir barış, huzur, güvenlik adası yaptı.

Bütün bunlar küresel güçlerin yerli uzantısı bir işbirlikçi medyanın olumsuz yaklaşımı nedeniyle yetmedi, milletin gözünden kaçırıldı ve bir felaket tablosu oluşturuldu. Bu minvalde 7 Haziran’a kadar yapılan haksız eleştiriler, karalamalar, algı operasyonları, manipülasyonlar sonunda AKP tek başına iktidarını kaybetti ve ülke yeniden bir siyasi kaosa sürüklendi.

Ülkesinden, milletinden bağımsız, millî ve manevi değerlerinden azade, özgür bir medya ancak küresel güçlerin desteğinde, himayesinde, varlığını sürdürebilir. Eğer ülke çıkarlarına zıt, aykırı yayın politikaları izliyorsa bu, medyanın dışarıdan güdümlü olduğunun en açık kanıtıdır.

Tam bağımsız ve özgür olduğunu ileri süren medya bu söylemin arkasına sığınan, küresel güç merkezlerinden destek ve talimat alarak yayın politikalarını belirleyen medyadır. Devletleri dahi tam bağımsız olamayan bir dünyanın medya kuruluşları tam bağımsız olabilir mi? Devletlerden bağımsız bir özgür medya hegemonik küresel güçlere dayanmadan nasıl ayakta kalabilir?

Eğer medya bir güç ise -ki tartışmasız öyledir- bu gücün çıkar çatışması içerisinde olduğu diğer güçlerle mücadele etmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden ayakta kalabilmesi varlığını sürdürebilmesi için daha büyük bir güce ihtiyacı olması da kaçınılmazdır. Medya bir etkin/baskın gücün destek ve himayesi olmadan başka bir gücü karşısına alıp mücadele edemez. İktidarlarla mücadeleye kalkışan, devleti, milleti, millî değerleri karşısına alabilen, gözünü karartan, hırçın, saldırgan bir tutum, tavır içerisine giren bir medyanın dışarıdan destek ve himaye görmediği düşünülemez.

Evrensel değerlere, demokrasiye, uluslararası hukuka dayanarak yerel iktidarlarla mücadeleye kalktığına, ekonomik gücüne ve toplumsal desteğe dayanarak bağımsız, özgür yayın yaptığına dair medyanın ileri sürdüğü argümanlar illüzyondan, yanıltmacadan başka bir şey değildir.

Gerçekleri çarpıtan, olayları tersyüz eden, işine gelen olayı büyüteç altına alıp işine gelmeyene dürbünün tersiyle bakan, yoldaşlarını allayıp pullayıp parlatan, gayrısını itibarsızlaştırıp gözden düşüren, istediğini rezil, istediğini vezir eden, Ali kıran baş kesen medya nerden gücünü alır?

Erbakan’ın sirk aynaları dediği medya organlarının bünyesinde konuşlanan Tapınak şövalyesi nitelikli unsurlar özgürlük savaşçısı değil küresel güçlerin tetikçisi, şeref, haysiyet cellatlarıdır.

Erbakan bunların farklı göründüklerine, ayrı telden çaldıklarına bakmayın; aynı kazandan yerler, aynı orkestra şefi tarafından tek merkezden yönetilirler derdi Tapınakçı Medya için.

Dünya Siyonizmi bütün ülkelerde medya sektörünü adeta tekeline alan küresel bir ağ oluşturup kamuoyunu yönlendirmekte, her türlü olayı, gelişmeyi sistemli, organize faaliyetlerle kontrolüne almaktadır. Böylece yaşanan gerçekler yerine uygun gördüğü algılar oluşturarak dünyayı sanal bir ortamda simülasyonlarla, illüzyonlarla adeta hipnotize ederek yönetmektedir.

Kurduğu küresel sistemin işleyişine katkı sağlayan kişi ve kuruluşları yücelterek etkin konumlar sağlarken, sorun çıkaranları aşağılayarak bertaraf eden siyonist güç merkezlerinin kullandıkları en etkin vasıta, en gözde sektör global ve ulusal medyadır.

II. Abdülhamit’i kızıl sultan diye yaftalayarak bin bir türlü iftira ve karalama kampanyası ile itibar ve güven kaybına uğratan Tapınakçı basın organları nihayet hallettirmeyi başardılar. Ardından, Osmanlı Devletini Tapınakçı ekolün Sabetayist versiyonu İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimini teslim alıp Dünya Siyonizminin çıkardığı Birinci Dünya Savaşına soktu. Çok cephelerde, birden savaştırılıp çökertildi ve nihayet Sevr Anlaşmasına mahkûm edildi.

Türkiye Cumhuriyetini kuran Tapınakçı İttihatçılar Osmanlı dönemindeki çok partili siyasetin ve basındaki farklılığın çanına ot tıkayarak tek partinin, tek tip basının olduğu Jakoben bir rejim ile ülkeyi çiftlik gibi keyiflerince yönettiler.

İkinci Dünya Savaşı sonunda 1945 Yalta Konferansı ile kurulan Birleşmiş Milletler çatısı altında iki kutuplu dünya düzeni oluşturulunca; Türkiye’deki tek partili sistem komünist Doğu Blokunda, çok partili sistem kapitalist Batı Bloku ülkelerinde uygulandı.

Batı Blokunda yer verildiğinden Türkiye’ye Yalta Konferansından 1 yıl sonra 1946’da çok partili sistem dayatıldı. Lakin çok partili uygulamaya geçiş Tapınakçı İttihatçıların uzlaşarak Demokrat Parti’nin kuruluşunda yer almalarıyla gerçekleşirken aynı şekilde bir basın tekeli dizayn edildi.

Sonra kantarın topuzu fazla kaçınca, demokrasiye balans ayarı yapmak üzere siyasi partiler ve basın yeniden dizayn edildi. Ne zaman demokrasiye balans ayarı gerekse askeri müdahalelere davetiyeyi medya yapar, ne zaman kışlaya çekilmeleri gerektiğine medya karar verirdi.

Bu ahval ve şerait içinde Millî Görüş hareketini başlatan Erbakan en büyük mücadelesini basın karşısında vermek zorunda kaldı. Sirk aynaları gibi Erbakan’ı, Millî Görüş’ü eciş bücüş gösterip tanınmaz hale getiren Tapınakçı basına karşın düz ayna görevini üstlenen Millî Gazete’ye aynı yöntemleri uyguladılar. Millî Gazete’nin Erbakan ve Millî Görüş’e tuttuğu düz aynayı karartmak, izlenmesini engellemek için de sirk aynası basın olağanüstü maharetler sergiledi.

Evrensel değerlere bağlı, özgür, bağımsız diye toplumlara lanse edilen medya aslında Tapınak Şövalyeleri gibi işlev gören, siyonizme hizmet eden, Yahudi sermayesine ait küresel yapılanma dışında bir şey değildir.

Dünya siyonizminin kontrolünden çıkan, itaat etmeyen, başkaldıran, bağımsız hareket eden bir ülke, lider, devlet adamı, siyasetçi ya da herhangi bir sahada faaliyet yapan kişi ve kurum önce Tapınakçı Medya şövalyelerinin hücumuna maruz kalır. Yıpratılıp itibarsızlaştırılan ve yumuşak lokma haline getirilen ülke, toplum, lider, kişi, kurum artık sahalarındaki rakip vampirlerin önüne konulmaya hazır hale getirilmiş olur. Elbette ki kurbanların kanını içen vampirler siyonist sistem için belirlenen payı da ihmal etmezler.

Tapınakçı küresel medya desteği olmadan ne darbeler, ihtilaller yapılabilir ne de ülkeler istilaya ve işgale uğratılabilir. Tapınakçı Medya çığırtkanlık, goygoyculuk yapmadan savaş da çıkartılıp masa başında çizilen haritalar hayata geçirilemez.

Tapınakçı medya önce tekelini oluşturup muhalif veya alternatif medyaya hayat alanını kapatır. Ardından işbirliği, işbölümü içerisinde, farklı görünümlü kendi medyasının yelpazesini oluşturur; onları besleyecek eğitim kurumlarından strateji kuruluşlarına kadar her türlü alt yapıyı/şebekeyi ve haberleşme ağı sistemlerini kurar, tüm faktörleriyle sektöre diyalektik işlerlik kazandırır.

Artık senaryo dışı çatlak seslerin çıkartılamayacağı Tapınakçı medya sektörü siyonizme itaatte ayak süren, yan çizen, başka yöne çeken aktörleri terbiye etmek, haddini bildirmek, yetmeyince defterini dürüp elimine etmek için emre hazır durumdadır. Medyatik infazlara gerekçeler bulma, vicdanları rahatlatma işi de sistemin icazetli aydınlarının, kanaat önderlerinin ulvi görevidir.

Gözü açılıp küresel sistemin nasıl çalıştığını fark etmeye başlayanlar kendilerini ele verdiğinde, daha nasıl işlediğini tam anlayamadan onun çarkları arasında kendilerini ezilirken görürler. Çok kere; sistemin azametini, korkunçluğunu tam kavrayamayan müptediler donkişotluk ederek karşı çıkarlar. Bazen de komployu fark eden serdengeçtiler sisteme çomak sokmaya kalkarlar.

Küresel sistemin azametini, korkunçluğunu, acımasızlığını kavrayan hiçbir beşerin karşı çıkma, onunla mücadele etme azmini, cesaretini kendinde görmesi mümkün değildir. Sadece bir kısım uzantılarını görüp aysbergin bütününü idrak edemeyenler siyonizmle mücadeleye kalkışabilir.

İslami literatürde dünyaya hâkim olacak Deccal diye bildirilen günümüzdeki bu gerçekliği ancak Müslümanlara müjdelenmiş Beklenen Mehdi (Mehdi-yi Muntazır) bertaraf eder ortadan kaldırır.

Erbakan Siyonizm ile mücadelesini şu misalle kavratmaya çalışırdı: Siyonizmle mücadelemiz eğer kumara benzetilecek olursa; bizim 200 Liramız, siyonizmin namütenahi paraları var. Her defasında bütün paramızı masaya koymamız gerektiği için 99 kere düşeş atıp trilyon kazansak da tek bir defa düşeş atamazsak iflas ederiz. Daima düşeş atmak zorundayız!

Açıkçası Erbakan mucize vaat ediyordu. O mucize Millî Görüş’ün 40 yıllık mücadelesi sonunda gerçekleşti. Dünya siyonizmi ile Türkiye uzantısı 1923 hile rejimi ve köle düzeni karşısında tüm hamleleri sonuç getiren, tek bir defa dahi kaybetmeyen Erbakan; art arda iki dünya savaşından sonra Yalta Konferansında kurulan küresel sistemi dağıtarak Yeni Türkiye’yi küresel güç yaptı.

Artık iki kutuplu, iki bloklu dünya sistemi yok. Tek süper güç yapılan ABD liderliğinde ilan edilen Yeni Dünya Düzeni yok. Tek süper güç ABD olgusu da yok. Büyük Ortadoğu Projesi yok. İslam coğrafyasını Haçlı Savaşı ilan ederek işgale başlayan ABD ve müttefikleri bölgeden çekildiler.

Yeni Türkiye gerçekliği karşısında dünya siyonizmi sürekli güç, zemin ve üstünlüğünü yitirmeye devam ediyor. Kum saati Türkiye lehine siyonizm aleyhine hızlanarak işliyor.

Bu konuları önceki sayılarımızda birçok yönleriyle ayrıntılı şekilde yazdık isteyenler bakabilir. Yerli Haçlı Medyası konusunda da Erol Simavi ile başlayan, Dinç Bilgin ve Cem Uzan’la devam eden mücadele sonunda bir alternatif medya oluşturuldu. Aydın Doğan medyasının durumu ise dışı milleti yakarken içi Yahudi’yi yakan bir mahiyettedir.

Çünkü Dinç Bilgin, Cem Uzan ile mücadele Aydın Doğan medyasının destek atışları sayesinde başarıya ulaştı. Dahası, Aydın Doğan Medyası 28 Şubat sürecinde Erbakan yönetimindeki milli derin devlet ile işbirliği yaptığı için post modern darbe cephesi tarumar edilerek AKP’nin iktidarı için şartlar hazır hale getirildi.

Dünya siyonizmi ile AKP iktidarı arasında sıkışıp kalan Aydın Doğan Medyası bir o yana, bir bu yana zikzak çizip yalpalayarak hayatta kalmaya çalışıyor. İki tarafa da derdini anlatabilmiş değil ama siyonistlere güvenmesi imkânsız, umudunu Türkiye’ye bağladığı görülüyor. Siyonistlerden ne uzlaşma ne de merhamet bekleyebilir.

Siyonistlerin Alman Yahudilerine yaptıklarını bildiğinden onlara malzeme olmak istemez. Şayet siyonizmle mücadelesinde Türkiye’nin kazanacağına inanabilse tarafına geçer, varlığını devam ettirme imkânı bulur. Lakin kum saati Türkiye’nin lehine aksa bile siyonizmin hala korkunç gücü olduğunu ve kendisini asla affetmeyeceğini biliyor.

İki tarafa yalpalayarak hala ayakta kalabilmiş olması şu realiteden kaynaklanıyor: Aydın Doğan siyonistlerin kurtaramadığı Erol Simavi, Dinç Bilgin, Cem Uzan gibi medya sektöründen elimine edilecek olursa Yeni Türkiye karşısında kullanacakları bir medya yok. Bu nedenle Yeni Türkiye ile ilişki kurmasına anlayış göstermek durumundalar. Yeni Türkiye ise siyonizm ile mücadelede Aydın Doğan’ın işbirliğine ihtiyaç duyduğundan güvenmese bile katlanma gereği duyuyor.

AKP daha önce millî derin devletin her defasında oluşturduğu yeni siyasi konjonktür sayesinde seçim kazanırken 7 Haziran’da yandaş medyanın Aydın Doğan medyası karşısında yetersizliği nedeniyle kaybetti. Bu yüzden Aydın Doğan Medyasına hala büyük ihtiyaç hissediliyor.

Siyonistlerin Aydın Doğan’a verebilecekleri bir şey yok ama korkunç güçlerini, acımasızlıklarını bildiği için Yeni Türkiye’ye teslim olamıyor. Bu yüzden de Yeni Türkiye’den bağımsızlaştırsanız sizin her dediğinizi yaparım dese bile aslında siyonistlerin kazanmasını istemez.

Sayı: 871

21 Tem 2015 - 23:53 - Manşet



göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Elazığ Belediye Başkanı kim olmalı?
Tüm anketler